Tarih

Osmanlı Döneminde Cinsellik ve Cinselliğin Tarihi

BU YAZIYA PUAN VER


Osmanlı imparatorluğunun en önemli özelliklerinden birisi yaşadığı her şeyi kayıt altına alan bir devlet olmasıdır. Okuyan bir bir millet olmasa da yazan bir devlettir ve bugün Osmanlı tarihi hakkında araştırma yapan tarihçiler, aşağı yukarı her konuda zengin bir arşiv kaynağı bulmaktadırlar.
Osmanlı, yazma konusunda günümüzden bile ileri seviyedeydi. Bugün bile mahrem, ayıp kabul edilen konularla ilgili Osmanlı döneminde yazılmış eserler vardır. Bu konuların başında ise cinsellik gelmektedir. Her ne kadar din kurallarıyla yönetilen bir devlet olsa da cinsellik konusunda özgürce risaleler basılmış, şiirler yazılmıştır. İşin ilginç yönü, padişaha en küçük isyan hareketine kalkışan ölümle cezalandırılırken cinsellik konusunda en uç noktada yazılan kitaplara bir ceza gelmemiş, yazanlar cezalandırılmamıştır.
Cinselliğin yazılı tarihi, Milattan öncesine kadar dayanmaktadır. Mısır ve eski Yunan tıp metinlerinde cinsel sağlıkta bir tıp konusu olarak yer almış,  insan sağlığının vazgeçilmez bir parçası olarak görülmüştür.  Mezopotamya, Mısır, Yunan, Uzak doğu medeniyetlerinde cinsellikle ilgili araştırmalar yapılmış, kitaplar yazılmıştır.
İslam tarihinde ise cinsellikle ilgili ilk yazılı metinler 9. yüzyılda Arapça olarak yazılmıştır. İlm-ül Bah, ya da İlm-i Bah olarak adlandırılan cinsel sağlıkla ilgili yazılan eserlere ”Bahname” ismi verilmiştir. 11. Yüzyıldan itibaren Farsça da yazılmaya başlanan Bahnameler, İslam devletlerinin çoğunda kaleme alınmıştır. Dünyaca ünlü Müslüman tıp bilgini İbn-i Sina’nın da cinsel sağlıkla ilgili yazdığı Bahnameler vardır. (1)
Erken İslam döneminde cinsellikle ilgili yazılan eserler Bahnamelerle sınırlı değildir. Kaşgarlı Mahmud’un yazdığı Divan-i Lügat-it Türk eserinde de cinsellikle ilgili açıklamalar vardır.  Bu dönemde yazılan en önemli ve eski eser ise 1082 yılında Emir Keykavus’un yazdığı ”Kabusname” isimli eserdir. Kabusname aslında farsça bir ansiklopedidir. Cinsellikle ilgili yazılmış bir kitap değildir. İçinde aklınıza kolay kolay gelmeyecek birçok konu mevcuttur. Mesela hamamda nasıl yıkanılacağı, en iyi at cinslerinin hangileri olduğu, topraktan iyi mahsul alınması gerektiği gibi konular Kabusname’deki konulardan birkaçıdır (2)
15. yüzyılın ilk yarısında, Sultan II. Murad döneminde Mercimek Ahmed tarafından Türkçeye tercüme edilen Kabusname’nin 15. bölümü cinsellikle ilgilidir. Bu bölümde cimanın yani cinsel ilişkinin faydaları, usuller, hatta ne zaman cinsel ilişkiye girilmesinin daha faydalı olacağı bile yazılıdır. Kabusname’de cima ile ilgili bölümde cinsel ilişkinin faydaları şöyle anlatılmaktadır:
”Şöyle bilmiş ol ey oğul, cima etmek dünyanın lezzetlerinden bir ulu lezzettir, ama onun lezzetine al­danıp kendini çok verme, tâ ki vücudun güçten düş­mesin. Eğer kendini yenemezsen bari sevdiğinle ci­ma etme, tâ ki sevgi yapısı çatlamasın. Çünkü sevgi sıcak bir nesnedir ve cima soğuk bir harekettir, kuş­kusuz bu soğukluk o sıcağı bozar. Kısacası eğer sev­diğinle yatmakta da yenemezsen kendini, bari sarhoş­ken cima etme, çünkü her cimada bir lezzet farkedillir dimağda, ama dimağ şarabın etkisiyle dolu olursa, ne cima ettiğini bilir kişi ve ne cimanın lezzetini.
Ama büsbütün çaresiz olunca, hiç değilse mah­murken cima etmek daha iyidir, safasından haberdar olursun; o da arada bir gerek. Kişi buldukça buna­mamak, gerek, yani ele geçtikçe iş buymuş dememek gerek. Çünkü her ele geçtikçe cima etmek hayvanların işidir, hayvanlar vakitli vakitsiz bilmezler, ne vakit eline geçerse yapmaya başlarlar. Öyleyse insan olan vaktini gözlemeli, tâ ki hayvanla onun arasında fark olsun, bilinsin ki bu insandır ve o hayvandır.
…Çok cima etmenin zararı var, dedim, az etmenin de zararı var. O halde her şeyin ortası hoştur, o da iştiha ile yani aşırı istekle (olursa) hoştur. Ama ister aşırı isteğin olsun, ister olmasın, elbette sıcak hamam­da, sıcak günde ve çok soğukta cima etme, çok za­rarlıdır, hi’le yaşlılık deminde olursa. Oysa ilk bahar­da gayet hoştur cima etmek ve tabiata uygundur. Çün­kü ilk baharın tabiatı ılıktır. Bahar havası ılık olunca, çeşmelerde ve pınarlarda su çok olur, âlemde hoşluk ve rahatlık artar. Ne zaman ki evren böyle olur, (âlem-i kübrada) sular artarsa, bizim de vücudumuzda ki tenimiz âlem-i sugrâdır, kan artar ve kandan şehvet artar, işte şehvetin arttığı vakit cima safalı olur ve zararsız olur. Görmez misin ki damarda kan fazla olursa kan aldırmak yararlıdır, ama damar boş olursa ve (kişi) kan aldırırsa zararı dokunur, öyleyse belde meni olmazsa cimanın ne yararı vardır?
Sonra kan aldırmak istersen çok sıcakta ve çok soğukta kan aldırma. Eğer kan çoğalıp artarsa kanı durdurmak ardınca ol, uygun şaraplarla ve yemekler­le. Ağırlaşıncaya kadar yeme, yani usanıncaya kadar cima etme vesselam.” (3)
Yukarıdaki satırlar ilk bakışta Kabusname’nin bir cinsellik kitabı olduğunu düşündürse de değildir. Bir noktayı açıkça ifade etmekte fayda var. İçinde cinsellik içeren kitaplarla, cinsellik hakkında yazılan kitaplar aynı değildir. Kabusname içinde cinsellikle ilgili bölüm olan bir kitaptır ama cinsellik kitabı değildir. Tamamen cinsellikle ilgili yazılan kitaplar genelde ”Bahnamelerdir”.
Arapça Bah (şehvet) ve farsça name (kitap) kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelen ve ”şehvet kitabı” anlamına gelen Bahnamelerin ilk Türkçe tercümesi 15. yüzyılda yapılmıştır. Ünlü İslam bilgini Nasreddin Tusi’nin 13. yüzyılda yazdığı Bahname, Türkçeye ”Bahname -i Şahi” ismiyle tercüme edilmiştir.
Bahname-i Şahi’nin yazılış hikâyesi kısaca şöyledir: 13. yüzyılda İlhanlı hükümdarı olan Gazan Han’ın oğlu Muzaffer han bir gün cinsel açıdan gücünü kaybeder. Doktorlar muayene ederler, ilaçlar yazarlar ama bir türlü tedavi edemezler. Sonunda Gazan han, dönemin ünlü gök bilimcisi Nasreddin Tusi’den oğlunu iyileştirmesi için yardım ister ve Nasreddin Tusi, Muzaffer hanın tedavisi için Bahname-i Şahi adlı eserini kaleme alır.  (4)
Bu örnekten de anlaşılacağı üzere Bahnameler, genelde o dönemin sultanlarının isteğiyle, tedavi amaçlı yazılan cinsel içerikli tıp kitaplarıdır. Osmanlı’da da 17. yüzyıla kadar Bahnameler genelde cinsel sağlıkla ilgili sorunlara çare bulmak için yazılmıştır. Ancak 18. yüzyıldan  itibaren Bahnameler içerik açısından büyük değişime uğramıştır. 18. yüzyıldan sonra yazılan Bahnameler, cinsel sağlıkla ilgili tıp kitapları değil tamamen cinsel ilişki içerikli, seks kitaplarıdır.(5)

Bir Bahname örneği
18. yüzyıldan sonra seks kitabı olarak yazılan Bahnamelerde Civan ve Mahbube adında iki karakter vardır ve Bahnameler bu iki karakter üzerinden yazılmıştır. Civan, erkeği, Mahbube ise kadını temsil etmektedir.  Günümüzde bile kolay kolay yazılıp basılamayacak seks içerikli Bahnameler, 300 yıl önce  yazılmış ve basılmıştır. Bu dönemde yazılan Bahnamelerin, 15. yüzyılda yazılan Bahnamelerle alakası yoktur. 15. yüzyıldaki Bahnameler, cinsel sağlıkla ilgiliyken 18. yüzyıldaki bahnameler kısaca cinsel ilişki pozisyonları kitabıdır.  Bahnamelerde cinsel ilişki genel olarak 6 bölüme ayrılmıştır:
İstilka (yatarak yapılan cinsel ilişki)
Kuud (oturarak yapılan cinsel ilişki)
Iztıca (yan yatarak cinsel ilişki)
İntiba (yüzüstü yapılan cinsel ilişki)
İnhina (eğilerek yapılan cinsel ilişki)
Kıyam (ayakta yapılan cinsel ilişki) (6)

Nasreddin Tusi’nin Bahname-i Şahi eserinden bir sayfa 
Tamamen porno içerikli diyebileceğimiz Bahnameler dışında seks içerikli ancak cinsel ilişkinin adabını, usulünü anlatan Bahnameler de vardır. Bunlardan biri Hacı Mustafa Rakım efendinin yazdığı ve 1872 yılında İbrahim efendinin bastırdığı “Mürşid-i Müteehhilîn”, yani “Evlileri İrşad Kitabı”isimli eserdir.  (7)
Eser, cinsel ilişki içeriklidir fakat İslami usullere göre cinsel ilişkinin nasıl yapılması gerektiğini, nikâhın faydalarını, çocuğun nasıl meydana geldiğini, hangi kadınların evlenmeye layık olduğunu, kadın ve erkeğin birbiri üzerinde hangi haklara sahip olduğunu anlatan, evli çiftlere yönelik yazılmış bir kitaptır.  Mesela kitapta çocuğun ne zaman ve nasıl yapılması gerektiği şöyle anlatılmıştır:
”Gerek zor ile ve gerek rıza ile hamamda mücamaat edenin (ilişkide bulunanın) veledi, ahmak olur.
Ve ayın evveli ve ortası ve ahirinde (sonunda) cima edenin veledi, mecnun (deli) olur.
Cumartesi gecesi cima edenin veledi, şârib-i hamr (şarap içici) olur.
Pazar ve çarşamba gecesi cima edenin veledi, hayâsız (utanmaz) olur.
Öğleden evvel ve sonra cima edenin veledi, şaşı olur.
Ve ramazan bayramı gecesi cima edenin veledi, anaya ve baba ya asi olur.
Ve kurban bayramı gecesi cima edenin veledi altı parmak ve güneşe karşı ve ayak üzeri (ayakta) cima edenin veledi, yerine bevledici (işeyici) olur.
Ve baldızı ve kızı hatırında (baldızını ve kızını düşünürken) iken cima edenin veledi kız olur.
Ve hıyn-i cimada (ilişki sırasında) fercine bakanın veledi, ammi (herkese ait, ortamalı) olur.
Ve avan-ı cimada (ilişki sırasında) öpenin veledi sağır olur.
Ezan ve kamet arasında cima edenin veledi, mürai olur.
Şaban ayının yarı gecesi cima edenin veledi münafık olur, meğer örtülü olalar (üzerleri örtülü olmazsa).
Sefere gideceği (yola çıkacağı) gece cima edenin veledi, malını asiliğe sarf edici olur.
Karnı aç iken cima edenin veledinin cismi hafif (zayıf) ve karnı tok iken cima edenin veledi cismi sakil (şişman) olur” (8)

Hacı Mustafa Rakım efendinin “Mürşid-i Müteehhilîn” isimli eserinden bir sayfa
“Mürşid-i Müteehhilîn” eserine benzeyen diğer bir eser ise Tabip Mustafa Ebu’l Feyz’in kaleme aldığı Tuhfet-ul Müteehhilin isimli eserdir. Bu eser de tıpkı Mürşid-i Müteehhilin gibi evli çiftlere yönelik bir kitaptır fakat dini yorumdan çok cinsel sağlıkla ilgili bölümler vardır. Örneğin etnik kimliklerine göre kadınların cinsel açıdan fiziki özellikleri şöyle anlatılmıştır:
”Türk ve Ermeni avratlarının ferçleri kirli ve kendileri de sık doğurgan olurlar.
Hint ve Sind memleketinin hatunlarının ahvalleri kötü, yüzleri çirkin, kıskanç ve akılsız olur, ferçleri de kirli olur.
Zenci kadınları gerçi ahmak ve kaim olur ama içlerinde öyle güzeller bulunur ki değer biçilemez. Bedenleri yumuşak ve latif olur.
Mekkeliler cazibeli, şehvet-engiz ve sevişmeleri gayet leziz olur. Lâkin bedenlerinin rengi güzellik sahiplerinin rengi gibi değildir.
Mısırlı olanların şehvetleri ve cima istekleri çoktur.
Haleplilerin bedenleri tıknaz, ferçleri sıkı olur.” (9)
Osmanlı’da Eşcinsel Metinler
Osmanlı’da cinsellikle ilgili yazılı metinler sadece cinsel ilişki içerikli Bahnamelerle sınırlı değildir. Bahnameler dışında kadınların kötülendiği, erkeklere ilan-ı aşk edilen eşcinsel metinler de vardır. Bu metinlerin çoğu şiirlerden meydana gelmektedir. Örneğin Sümbülzade Vehbi Efendi, bir beyitinde erkeklere şöyle nasihatte bulunur:
“Dest-i hınnâ-zedelerden el çek,
Giydirirler sana kanlı göynek” (10)
Günümüz Türkçesiyle yazarsak ”Eli kınalı kadınlardan elini çek, zira kadınlar erkeğe kanlı gömlek giydirirler”
Lamii Çelebi ise kadınlar için daha ağır bir ifade kullanarak  erkeklere ”evde kahbe tutmayın” diye seslenmiştir. Lamii Çelebi’nin dizeleri şöyledir:
“Merd isen evde kahbeyi tutma
Ger boyunca batursa altuna
Lanet olsun âna ve mâline de
Mâli mel’un, kendi mel’üne” (11)
Günümüz Türkçesiyle  ”Seni boyunca altına da gark etse, erkeksen, kahbeyi evinde tutma… Ona da, malına da lanet olsun!. Malı da, kendisi de mel’un…”
Kadınların kötülendiği eşçinseler metinler dışında, kadınlardan hiç bahsedilmeyen, tamamen erkeğe yazılmış aşk şiirleri de var. Örneğin Fuzuli bir gazelinde saç traşı olan bir tellağa şu övgüleri yağdırır:
“Sabah usturasını bilemiş, güneş kılıcını taşa çalıp o ay gibi tellağa bağlılığını göstermiş… Başlar, onun anber kokulu usturasının hareketinden, suyun dalgalanıp kabarcıklar meydana getirmesi gibi neşelenip tertemiz oluyor… Her kılımın ucunda bir baş olsaydı ve sevgilim onları saç gibi doğrasaydı, kanlar döken usturasından yine de kaçmazdım…” (12)
Fuzuli’nin dizeleri yaşadığı döneme göre cesur sayılabilir. Ancak Fuzuli’den çok daha cesur bir divan şairi vardır. 18.  yüzyılda yaşayan Enderunlu Fazıl…
Enderunlu Fazıl Osmanlı tarihinin en aykırı tarihi şahsiyetlerinden biridir.  Bir eşcinseldir ve eşcinsel olduğunu hiçbir zaman gizlememiş, şiirlerinde aşklarını yazmıştır. Hatta bir şiirinde ”Şairiz, şeyn verir şanımıza/Giremez fahişe divanımıza” diyecek kadar kadınlardan hoşlanmadığını ifade etmiştir (13)
Enderunlu Fazıl, hayatı çalkantılarla dolu bir kişidir. Babası ve dedesi padişaha isyan ettiği için idam edilmiş ve Enderun’a alınmıştır. Enderun’da eğitim görürken 3 kez hemcinslerine âşık olur. Sonuncu aşkında saraydan uzaklaştırılır. Sonra galata meyhanelerinde yıllarca geçen sefil bir hayat, sürgünler ve sonunda Beşiktaş’ta fakirlik içinde bir ölüm…
Enderunlu Fazıl’ın günümüze ulaşan beş kitabı vardır :   : Defter-i Aşk, Hubanname, Zenanname, Çenginame ve Divan
Defter-i aşk kitabında başından geçen aşk maceralarını yazmıştır.  Enderunlu Fazıl’ın beyitlerinden bir bölümü şöyledir :
“Kimi zalim, kimisi adil idi Kimi dana, kimisi cahil idi İstedim cümlesini yâd edeyim Böyle tarih-i nev icad edeyim Yani tâ aşka giriftar olalı Yazayım şahım olan her güzeli Olduğu gibi yazıldı bu rakam Hiç hilaf olmadı Allah’a kasem Yadigârım ola bu eyyama Ola dilberler için şehname Dil ki âlâmla bî-fikr-i şuur Ola küstahlık ederse ma’zur” (14)
Günümüz Türkçesi : ”O sevgililerin kimi zalim, kimi adildi. Bazısı bilgili, bazısı da cahildi. Hepsini anarak, bu şekilde yeni bir tarih icad edeyim dedim. Yani, aşka ilk kez düşüşümden buyana bana şahlık eden tüm güzelleri yazmak istedim ve her şeyi olduğu gibi anlattım. Allah’a yemin ederim ki, gerçeğe aykırı bir şey demedim. Yazdıklarım yadigâr kalsın ve güzeller için bir Şehname olsun. Gönlüm, elemlerden dolayı fikirsiz ve şuursuz bir halde… Küstahlık ederse affola..”
Osmanlı’da Eşcinsellik Karşıtı Cinsel Metinler
Osmanlı’da kadınların kötülendiği, erkeklere ilan-ı aşk edildiği eşcinsel şiirler olduğu gibi eşcinselliği kötüleyen, eşcinsellerle beraber olanlara ”namert” diyenler de  vardır. Bu konuda en tanınmış yazarlardan biri Gelibolulu Âlidir. 16. yüzyılda yaşayan Gelibolulu Ali, valilik, beylerbeyliği gibi görevler yapmış bir devlet adamıdır. Ayrıca bir yazardır.  Toplumdaki edep ve ahlak kurallarını anlattığı Mevâidü’n Nefâis Fi Kavâidi’l Mecâlis isimli eserinde eşcinsellik hakkında şu cümleleri yazmıştır:
”Günümüzde namertlerin tüysüz-türüzsüz, bıyığı ve sakalı çıkmamış ve güzelliği meydanda olan iyi huylu gılman’a rağbeti, güzel ve cazibeli kadınlara gösterilenden daha çoktur. Çünkü sevilen kadın bölüğünün namahremleri avan korkusundan gizli tutulur. Şimdi ise civanlarla arkadaşlık, onlarla düşüp kalkma yolunda bir kapıdır ki bu kapı gizli aşikâr hep açıktır. Bundan başka henüz bıyığı terlememiş olan gençler yolculukta olsun oturakta olsun sahibinin yanındadır ama kadın soyundan olan ay yüzlüler bu yolda ne arkadaş olurlar ne birlikte bulunurlar ” (15)
Gelibolulu Ali’nin sözleri hem eşcinsel karşıtıdır hem de o dönemde eşcinselliğin sadece divan edebiyatındaki dizeler olmadığının açıkça ispatıdır. Ancak burada önemli olan günümüzden yaklaşık 450 yıl önce şeriatla yönetilen bir toplumda bu sözlerin açıkça yazılmış olmasıdır.
Tüm bu bilgiler ve belgeler ışığında şu yorumu çok net yapabiliriz. Osmanlı’da cinsellik, günümüzden daha açık konuşulmuş, yazılmıştır. Önce tıp kitabı olarak başlayıp sonra seks kitapları haline gelen Bahnameler, evli çiftlere yönelik yazılan cinsel ilişki kitapları, Erkeklere yazılan eşcinsel içerikli divan şiirleri, hemcinslerine duyduğu aşkı dizelere döken Enderunlu Fazıl, yaşadığı dönemde eşcinselliğin olduğunu çekinmeden yazabilen Gelibolulu Ali ve ismini yazamadığım nice şairlerin ve yazarların kitabı…
Şimdi biraz düşünmemiz gerekiyor. Acaba biz mi Osmanlı’dan daha ilerideyiz? Yoksa Osmanlı mı bizden ileride? Ecdadımızın 400 – 500 sene önce yazdığı bu kitapları bugün biz konuşmayı ayıp sayıyoruz. Daha ilginci ecdadımıza hakaret olarak görüyoruz.  Ecdadımızın yazdığı metinleri konuşmayı hakaret kabul eden bir anlayışla geçmişimizi hiçbir zaman tam anlamıyla anlayamayacağız ve tarihimiz ideolojik kavgalara alet olmaya devam edecektir.
TIBBIYELİ HİKMET 
KAYNAKLAR
1- Ferit Develioğlu – Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat. Ankara: Aydın Kitabevi 1997 s.65
2- Murat Bardakçı – Osmanlı’da Seks: Sarayda Gece Dersleri Gür Yayınları, 1992 s.12
3-İlyasoğlu Mercimek Ahmed – Kabusname 1.Cilt Hazırlayan: Atilla Özkırımlı s.187 -188
4- Bardakçı a.g.e. s.51
5- Bardakçı a.g.e. s.57
6- Bardakçı a.g.e s.58
7- Bardakçı a.g.e s. 36
8- Bardakçı a.g.e s.42
9- Tabip Mustafa Ebu-l Feyz – Tuhfetu-l Müteehhilin , Sadeleştiren: Prof. İlter Uzel s.25
10- Konur Ertop, Günsel Koptagel – Türk edebiyatında seks Seçme Kitaplar Yayınevi, 1977 s.65
11- Bardakçı a.g.e. s.84
12- Bardakçı a.g.e. s.85
13- Mehmet Kahraman – Divan edebiyatı beyanındadır Marmara Kitabevi, 1945 s.30
14- Bardakçı a.g.e. s.106
15- Gelibolulu Ali – Mevâidü’n Nefâis Fi Kavâidi’l Mecâlis Cilt 1 s.59

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest