Tarih

”Atatürk Sivas Kongresinde Mandayı Kabul Etti” Yalanı

5/5 - (1 Beğeni)

78c2147fb9816fc527e30963ac2c
Cumhuriyet tarihi yalancılarının en büyük özelliği tarihi olayları istediği gibi çarpıtarak farklı bir algı yaratmaya çalışmaktır. Çünkü bu kişilerin amacı tarih bilimine bir katkıda bulunmak değil ideolojik bakış açısıyla olayları kendi dünya görüşüne göre çarpıtmaktır.  Önce Vahdettin üzerinden çarpıtmaya çalıştılar tutmadı. Sonra kurtuluş savaşını İngiliz projesi diye göstererek itibarsızlaştırmaya çalıştılar bu da tutmadı. En sonunda kurtuluış savaşı hiç olmadı kiii diyerek işin içinden çıktılar.
Kurtuluş savaşını itibarsızlaştırmak için uydurulan iddialardan birisi de Sivas kongresinde manda kabul edildi yalanıdır. Her zamanki gibi eni boyunu tutmayan saçmasapan bir iddia. Manda kabul edildiyse bu kadar şehit niye verildi? Pardon size göre kurtuluş savaşı yalan, şakacıktan şehit oldular. Neyse yobazın bu saçmalıklarını bir tarafa bırakıp Sivas kongresinde neler olmuş, kongrede manda kabul edilmiş mi ayrıntılarıyla bakalım.
Tarih ilminin en temel kuralı olayları dönemin koşullarına göre değerlendirmektir. Her olay kendi döneminin koşullarına göre değerlendirilir. Yoksa sakat bir bakış açısı ortaya çıkar. Sivas Kongresinde manda kabul edildi mi diye sormadan önce o günün şartlarını bilmek zorundayız. İşgal günlerindeki psikolojik havayı bilmeden doğru bir değerlendirme yapamayız
Sivas kongresinin öncesinde toplumda umutsuz bir hava hakimdir. Herkes artık yolun sonuna gelindiğini, bu dakikadan sonra bağımsızlığın hayal olduğunu düşünmektedir. Atatürk ve silah arkadaşları gibi tam bağımsızlığı düşünen çok az kişi vardır. Bu yüzden o günkü koşullarda mandayı savunmak toplumda ayıplanan bir şey değildir. Zira daha sonra kurtuluş savaşında başarıları olan Halide Edip, İsmet İnönü gibi kişiler bile mandayı savunmuşlardır. Konunun daha iyi anlaşılması için bazı komutanların çektiği telgraflardan örnekler vermek istiyorum
9 Ağustos 1919’da Amasya’da 5. Fırka kumandanı şu telgrafı çekerek manda hakkında neler düşünüldüğünü sormuştur:
‘’Kongrenin hitama erdiği Amasya mutasarrıflığına gelen telgrafı al­dım. Amerikan mandaterliği hakkında İstanbul’dan ayrıca malumat alınabildi mi? Bekir Sami Bey bu babtaki tekmil malumatı size bildir­miş bunun için mülakatımız neticesinde bahse hacet görmüyorum.
Sivas Kongresi hakkında yeni bir karar var mı? Ordu müfettişliğine tayin olunan Abdullah Paşa hakkında oradaki kararlar nedir? İstan­bul’un bu gibi hareketlerine karşı artık mukavemet mecburiyetinde bulunduğumuzu zannediyorum. Mandaterlik hakkında İstanbul’dan alınan malumata göre birşey yapıldı mı?’’ (ATASE, Atatürk Özel Arşivi KIs. 17, Dos. 38-1A, Fih, 4-14.)
Aynı gün Canik mutasarrıfı Hamid bey Atatürk’e çektiği telgrafta çok ateşli bir şekilde mandayı savunmuştur. Hamid bey telgrafında şunları yazmıştır :
“Mustafa Kemal Paşa’ya
 Vasıf’tan aldığım mektubun hülasasını size naklediyorum. Geçende Amerikan mandasından size bahsetmiştim. Bu hemen tahakkuk etti. Amerika kongresi de kabul ediyor. İstiklâl ve hizmet-i milliye ve mül­kiye esasları var. Şu kadar ki Anadolu’nun kendilerini isteyeceğine Amerikalılar mütereddid bulunmamaları için Erzurum ve Sivas Kong­resi vasıtasıyla İstanbul’daki mümessile müracaat ederek Amerikalı­lara yalnız bu kabulü tahlil için ona da yazdığım gibi Erzurum ve Si­vas kongreleıinden buradaki mümessili ve Amerika Heyeti Tahkiki- yesi’ne müracaatla Türkiye’nin vahdet-i milliye ve tamamiyle mülkiye ve istiklâli mahfuz kalmak üzere bize mütalâa arz etmesini memnuni­yetle bütün memleket kabul eder, tarzında birşey yazılması muhakkak lüzumlu ve sürat ibrazı elzemdir. Bir de buradan Amerika’ya bir heyet göndereceğiz. Buna vilayattan birer murahhas iştiraki pek şayanı ar­zudur. Buradaki münevver kimselerden biz intihab edelim. Siz vilayet namına bizim intihabımızı kabul ettiriniz. Zeyl: Vasıf’ın reyine tamamiyle iştirak ediyorum. İstanbul’daki sahte cemiyet vekillerinin müte­şebbis ve muhalif mütaalât ile Amerika heyet-i tahkikiyesi nezdinde hu­sule getirdikleri tesiratı manzarayı ancak sizin beyanat-ı sarihamz izale edecektir(ATASE, Atatürk Özel Arşivi, Kls.17, Dos. 38-IA-50, Fih. 4-17)
Mandanın kabul edilmesini  isteyenlerden birisi de Kara Vasıf Beydir. 10 Ağustos 1919 da Atatürk’e çektiği telgrafta ülkenin harap ve bitap olduğundan ve özellikle ekonomik durumdan bahsederek devamında Amerikan mandasının kabul edilmesi gerektiğini şöyle savunmuştur :
“Halbuki beri tarafta bir Amerika var ki malum olan prensibleri ortaya atıp müdafaa ettiği gibi, Avrupa emperyalistlerinin her türlü ısrarına rağmen küçük milletlere cebren değil, re’ye müracaatla arzu edecekleri şeraitle icrayi hükümet hususunda sebat etmiş ve bu sebeble de Suriye’de, bizde leye müracaat etmiş; Ermeni amalini körükörüne kabul etmeyip kabil-i husul mü, değil mi diye def’atle mahallinde ve muhitinde tahkik ve tedkik ederek, bize hak vermiş; Küba da Fili­pin’de tatbik ettiği idarelerle halkın her sınıfını, her din sâlikini mem­nun etmiş terakki ve ilâ ettirmiş bulunuyor. Elbette istiklâlimize az çok mahzuru dokunmakla beraber Amerika bizi, Avrupa boyunduru­ğundan dahili imtiyazat ve keşmekeşlerden kurtaracak, memlekete para serpecek, iş çıkaracak, bizi asri bir inkişafa mazhar edecek yegane hükümettir. Münasip bir müddet-i muayyene ile muvakkaten istiklâli­mizin bir kısmını feda edeceğimiz tabiî ise de, dünkü istiklâlimizden daha ziyadesinin elde edileceğini gözönünden aytrmamalıyız. Bugün Avrupa bizi tamamen eski halimizde terk ediverse bile ne yapacağımızı neye muktedir olacağımızı, sağdan Ermeni, soldan Rum, dahilde ikisi bir kaç sene içinde bize epeyce şeyler yapacaklarını reddedemeyiz.
İşte bir mühahele-i meşruta lüzumu ve bu babda Amerika’yı kazanmak. Bir def’a evet derse âh… Bir evet der de Konferansa bi­zim dava vekilimiz sıfatıyla gözlerini bereltirse, zannederim ki vatan, kurtulmakta hiç te’ahhur etmeyecek (Fahrettin Kırzıoğlu, “Amerikan Mandasını Kimler İstiyor ve Nasıl Öneriyorlardı?”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.XII, S. 67-68, s. 32)
Amerikan mandasını savunanlardan birisi de Sultanahmet mitingindeki ateşli konuşmasıyla tarihe geçen Halide Ediptir. O da Atatürk’e manda ve himayenin kabul edilmesi için bir mektup yazmıştır Mektubunda  ‘’Biz İstanbul’da kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını “Ehven-i şer” olarak görüyoruz’’ diyerek Amerikan mandasını savunan Halide edip devamında mnandanın neden kabul edilmesi gerektiğini şu şekilde sıralamaktadır
1- Aramızdaki hristiyan azınlıklar, Avrupa devletlerine dayanaıak devamlı karışıklık çıkaracaklar, istiklâlimizden azınlıklar adına her yıl parça kaybedeceğiz.
2- Milletin refah ve saadetini sağlayacak bir hü­kümetin kurulması gerekir, dış borçlar siyasi esaıeti arttırmaktadır. Taraf tutma, cahillik ve çok konuşmaktan başka müsbet bir netice veren yeni bir hayat yaratamıyoruz… Onbeş yirmi sene zahmet çek­tikten sonra yeni bir Türkiye ve her ferdi, tahsili, zihniyetiyle hakiki istiklâli kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye’yi ancak yeni dünya­nın kabiliyeti yaratabilir.
3- Yabancı devletlerin ülkemiz üzerindeki rekabetini uzaklaştıracak tek devlet Avrupa dışında kuvvetli bir ülke olabilir.
4- Şark meselesini Amerika’nın desteği ile halledebiliriz, Türk meselesini de gelecek için halletmiş olacağız. (Fahrettin Kırzıoğlu, “Amerikan Mandasını Kimler İstiyor ve Nasıl Öneriyorlardı?”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.XII, S. 67-68, s. 116-118)
Atatürk’ün bu mektuba cevabı çok nettir : Ehven-i  şer, şerlerin en kötüsüdür.
Mandayı savunanlardan birisi de İsmet İnönüdür.  27 Ağustos 1919 tarihinde Kazım Karabekir’ çektiği telgrafta şunları yazmaktadır :
Vaziyeti hâriciyeye gelin­ce Amerika Heyeti burada herkesle temas etmiş idi. Şimdi İstanbul’ da belli başlı iki cereyan vardır. Amerika, İngiliz taraftarlığı, İngiliz taraftarlığıHürriyet ve İtilâf, Türkçe İstanbul Gazetesi, Adil Bey ilh… Mütebakisi Tevfik Paşa dahil olduğu halde Amerika muvae- neti taraftarıdır. Evvelce Ameı ika’nın kabul etmesi pek şüpheli olduğu için İngilizler sakin idiler. Halbuki tahmin hilafına olarak, Amerika’ da Türkiye’ye gelmek için temayül artmış, neşriyat başlamış olduğu için İngilizlerde de telaş artmış İstanbul’da propogandaya başladılar. Taraftarlarını hükümet ile beraber körüklüyorlar. İstanbul’un bazı mahallerine beyannameler bile dağıtmışlar; “İngilizleri isteriz” diye … İngilizlerin emeli bu esnada memlekette, Amerika heyetinin tah­kikatını ve temayülatını iptal edebilecek cereyanlar izhar ve ilan ettir­mek, bu suretle bir defa Amerika işini suya düşürdükten sonra yine bildiklerini yapmaktır diye tahmin olunuyor. Korkuluyor ki bütün Asya’yı eline geçirmiş olan İngilizler, yegane kabiliyeti harbiye ve ihti- laliyesi olan Türkiye’yi elinde bulundurarak tamamen çürütüp mah­vetmek isteyeceklerdir. Eğer Amerika’nın gelmesi suya düşerse, İngi­lizler için bugünkü ta.ksim vaziyetini tevsi etmekten başka yapılacak bir şey yok gibidir ki, İngilizlere diğerleri bu hususta muavenet ede­cekler, muhalefet etmeyeceklerdir. Eğer Anadolu’da halkın Amerika- lılaıı herkese tercih ettikleri zemininde Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faidesi olacaktır deniliyor ki ben de tamamiyle bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan bir Amerika’nın mura­kabesine tevdi etmek, yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir (Kazım Karabekir. İstiklâl Harbimiz, İstanbul 1969, s. 172)
Atatürk Ağustos’un son günlerinde Erzurum’da bir gece manda meselesi konuşulurken şunları söylemiştir :
Hayır paşalar, hayır beyefendiler, hayır hayır, hanımefendiler hayır, manda yok,.. Ya istiklâl, ya ölüm var.Amerikan mandası diye çırpınanlar, düşman işgali altında bulunan sinirleri ve zaafları ile bu millete ve bize inanmayanlardır. Bizim macera ve hayal peşinde koştuğumuzu sananlardır. Eğer, bunlar Anadolu’nun ve Türk milleti’nin hakiki hissiyatını bilseler, bizim mesaimizin hedefini kavrayabilseler, Erzurum Kongresi’nin mukarreratının nasıl bir vicdanı milli mahsulü olduğunu takdir edebilseler bu sakin fikirlerinden dolayı hicap duyarlar. Bunlar, ümitsizlik ve boz­gunculuk içinde realitelerden uzak olarak yaşayan ve ne yapacaklarını, ne yapılmakta olduğunu bilmeyen insanlardır (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, C.I,Ankara 1986, s. 192)
Bu mektuplar Sivas kongresi öncesi Atatürk’ün Amerikan mandasının kabul edilmesi için yoğun bir baskı altına alındığını göstermektedir fakat bu yoğun baskıya rağmen Atatürk tam bağımsızlık konusundaki kararlılığını sürdürmüştür. Şimdi şunu sormak istiyorum. Bu mektup ve telgraflara bakılarak Halide Edip kötülenebilir mi?  Kaldı ki Sivas kongresinde mandayı savunanlar daha sonra kurtuluş savaşında bağımsızlık savaşı vermişlerdir.  Sadece bu bile insanların nasıl bir çaresizlik içinde mandayı savunduğunu göstermiyor mu?. Şimdi de Sivas kongresi sırasında manda görüşmelerine bakalım.
4 Eylül 1919 tarihinde başlayan Sivas kongresinde manda görüşmeleri  8 Eylül1919 tarihinde başlamıştır. Görüşmeler başlamadan önce Atatürk açılış konuşmasında şöyle konuşmaktadır
Bu raporda meselâ Mr. Browne’den bahsedilmekte ve elli bin amele ordussu getirileceğini söylediğini zikretmektedir.
Efendiler, Mr. Browne; “Ben hiç bir sıfat-ı resmiye ile görüşmü­yorum tamamiyle hususi bir surette görüşüyoıum” diyor ve hatta Amerika’nın mandayı kabul edeceğini değil, belki etmeyeceğini söy­lüyor! Onun için sözleri Amerika namına değil, kendi namınadır; bu husus nazar-ı dikkate alınmalıdır. Fazla olarak Mr. Brovvne’ın ifadesine nazaran mandanın ne olduğunu kendisi de bilmiyor! Man­da, siz ne derseniz odur! diyor”.(Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara 1986, s. 47.)
Atatürk’ün bahsettiği Mr.Browne. Amerikalı gazeteci Chicago Daily News muhabiri Louis Edgar Browne dir.  Sivas kongresinden önce Atatürk ile görüşmüştür
nfhnfnf
17 Eylül 1919 tarihinde İrade-i Milliye gazetesinde  yayınlanan Louis  Edgar Browne’a teşekkür yazısı
Atatürk bu konuşmadan sonra kongreye bir süre ara vermiştir. Aradan sonra söz alan Karahisar delegesi Şükrü bey manda hakkında şöyle konuşmaktadır
”…manda ve istiklâl” denildi ve bunlardan birinin kabulü kongreye bırakıldı. Ondan sonra biz bugün bulunduğumuz vaziyete nazaran herhalde bir müzaherete muhtacız denildi. Memlekette ne fen, ne sanat ne para var; binaenaleyh elbette bir muavenete ihtiyacımız var. Bu itibar ile müzaheret lüzumuna kani olduk; ve müzahirin en muvafıkı kim olacağım düşündük. Mevcut dört devletin hangisinin muvafık olacağını hesap ettik. İngiltere’yi kabul edecek olursak, ara­bamızı sürükler. Fransa maliye itibariyle müsait vaziyette değil; kendisi muhtac-ı himmet, İtalya’nın Anadolu’daki ihtirasatı manidir dedik ve binaenaleyh en muvafık devlet olarak Şarkta istilâ politikası düşün­meyen Amerika’yı kabul ettik” (Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara 1986, s. 50)
Şükrü beyden sonra söz alan Erzurum delegesi ve Heyet-i Temsiliye üyesi Raif bey manda ve himayeyi kesin bir dille reddetmiştir.
…Bendenizde müzakerenin devamı taraflarıyım .. .Meselâ Vasıf Bey biraderimizin bir teklifi var; bir kere mandanın esas itibariyle kabul edilip edilemeyeceği taayyün etmelidir. Her şey­den evvel bunu halledelim. İstiklâliyet ile manda arasında ne fark vardır? daha doğrusu manda tabirini kullandığımız zaman artık istik­lâliyet tabirini kullanamayacaksak, mandayı kabul etmeğe burada karar verelim. Evvela bu meseleden bahsedelim. Hami Bey ve Bekir Sami Bey biraderlerimizin istiklâl aleyhindeki sözlerinden anlıyorum ki, kendileri manda ile istiklâliyeti birbirine karıştırıyorlar. Zanne­dersem, “mandayı kabul edelim, istiklâlden bahsetmeyelim!” demek istiyorlar; Hami bey Cemiyet-i Akvamca şayanı kabul bazı şeyler not etmişler; halbuki bendeniz manda tabirini kullanmakta bir ihtiyaç görmüyorum. Bu tabirin yerine istiklâliyet kelimesi kabul edelim… Bendeniz fikrimce manda tabirini kullanmakla istiklâli kullanamaya­cağımızdan her halde bu manda tabirini reddetmeliyiz” (Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara 1986, s. 53-54)
Raif beyin bu sert çıkışından sonra İsmail Fazıl Paşa öfkelenmiş ve şu konuşmayı yapmıştır :
“…Biz mandayı kabul ediyoruz da, istiklâli istemiyoruz demedik! Eğer maksadımız bu ise, her üçümüzü de hain-i vatan telakki ederim! Manda demek, siyaseten olmaktan ziyade iktisadan memleketin imar ve ilâsı için lazım gelen muavenet ve müzaheret demektir… İstiklâl-i siyasi, adli ve malimiz baki kalacaktır. Mandater bu­raya bir ilâ ve imar programiyle gelecektir; işte bizim istediğimiz manda budur (Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara 1986, s. 54)
İsmail Fazıl Paşa’nın bu konuşması mandayı savunanların bakış açısını göstermektedir. Sivas kongresinde mandayı savunanlar bile istiklalden vazgeçmiş değildir. Burada manda savunucularının kastettiği ekonomik yardımdır. Dediğim gibi tarihi olayları kendi döneminin şartlarında değerlendirmezsek doğru bir analiz yapamayız.
İsmail Fazıl Paşadan sonra konuşan Rauf Bey de manda fikrinden Amerika’nın ekonomik yardımın kastedildiğini ifade etmiştir
“.. .Biz Amerika’yı açıktan açığa istersek, hükümet-i merkeziyemizin bizi vatan ve milleti satmakla itham edeceğini anlattım; onun için evvela bir hükümet-i meşrua ve sonrada bir meclis-i mebusan olduğunu söyledim. Bunun üzerine reaya­mızın beş senedir aleyhimizdeki propagandasından bahsettim ve bu cereyan-ı efkârı tashih için Amerika kongresinden memleketinizi tet­kik edecek bir heyet davet edin, dedi. Binaenaleyh ittifak-ı ârâ ile böyle bir telgraf yazıp öyle bir heyet davet etmekliğimizi teklif ediyorum. Bu telgrafta kati karar verilmezden evvel memleketimize gelip bir kere hakikati görmelerini rica etmeliyiz. Bunu heyet-i âliyenize arzediyorum”(Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara 1986, s. 74-75)
 
Kongredeki bu ateşli tartışmalardan sonra ABD senatosuna mektup yazılmıştır. Mektubun Türkçe tercümesi şöyledir :
78c2147fb9816fc527e30963ac2c
Birleşik Amerika Devletleri Senatosu Başkanlığına,
 
        Rumeli ve Anadolu’nun bütün Müslüman halkını temsil eden ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu ve Rumeli’deki bütün vilayetlerinin temsilcilerinden oluşan  Sivas Milli Kongresi, 4 eylül 1919’da bir araya gelmiştir.Amaçları şunlardır:Memleket halkının çoğunluğunun arzularını yerine getirmek, bütün azınlıkları himaye altında bulundurmak, bütün vatandaşların can ve adalet yolundaki haklarını te’minata (güvenceye) bağlamak.
 
        Sivas Milli Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu  halkı içindeki çoğunluğun isteklerini belirten bir karar suretini 9 Eylül 1919’da oy birliği ile kabul etmiştir.Bu kararın taşıdığı prensipler, Sivas Kongresi’nin, kongre dağılmazdan önce üyeleri arasından seçeceği Merkez Komitesi’nin  ve İmparatorluk sınırları içindeki diğer bütün tali(birinciyi izleyen, ikinci derecedeki) kuruluşların gelecekteki hareketlerine rehber olacaktır.
 
         İzlenecek politika ile ilgili olan bu karar gereğince Sivas Milli Kongresi, Birleşik Amerika Devletleri Senatosu’na şu ricada bulunmağı, bugün yine oybirliği ile kararlaştırmıştır:Üyelerinizden oluşan bir komiteyi Osmanlı İmparatorluğunun her köşesine  göndermenizi diliyoruz.Bu komite özel çıkar ve ilişkisi olmayan bir millete has berrak görüşle, Osmanlı İmparatorluğu’nda fiili surette hüküm süren hal ve şartları tetkikten geçirmelidir.Böyle bir tedkik, Osmanlı İmparatorluğu’na aid nüfusun ve arazinin mukedderatı hakkında bir barış andlaşması gereğince keyfi kararlar verilmesine meydan bırakmazdan önce yapılmalıdır

Mektuba bakınca kongredeki tartışmalarla paralel olduğunu görüyoruz. Hem kongredeki tartışmalarda hem yollanan mektupta ABD den istenen ekonomik yardımdır. 1. Dünya savaşından yenik ve ekonomik olarak çökmüş şekilde çıktığımız düşünülürse  tarafsız bir devletten maddi destek istemekten daha normal bir şey olamaz. O halde  manda meselesi hakkında yapılacak olan yorumlar şunlardır:
1-  Kurtuluş savaşı koşullarını göz önünde bulundurursak mandayı savunmak doğal karşılanabilir. Bugünün koşularıyla geçmişi yargılamak yanlıştır. Eee o zaman Vahdettin’in İngilizci olması da normal mi diyenlere cevabım şudur: Sivas kongresinde mandayı savunanlar aradan 1 yıl geçtikten sonra kurtuluş savaşının en ön saflarındaydı fakat Vahdettin 1918 yılında ne konuşmuşsa 1922 yılında da aynısını konuşmuştur. Hatta Cumhuriyet’in ilanından sonra bile İngiliz taraftarlığını sürdürmüş, ABD den yardım istemiştir. Yani mandayı savunanlarla Vahdettin’in durumu asla aynı değildir. 1924 yılında hangi savaş şartları Vahdettin’i Amerika’ya mektup yollamaya zorladı diye adama sorarlar.
2-  Mandayı savunanların çoğu daha sonra kurtuluş savaşında görev almış insanlardır. Bu insanların Sivas kongresinde sömürge olmayı kabul ettiğini farzetsek bile daha sonra yaptıkları icraatlarla tarihe vatansever, bağımsızlıkçı olarak geçmiştir. İnsanlar fikirleri yüzünden değil icraatları yüzünden yargılanırlar. Tarih her zaman icraatları yazar.
3- Sivas kongresinde manda meselesi kongrenin görüştüğü bir meselesidir ve ABD ye yollanan mektup kongrenin ortak kararıdır. Kongrenin kararını Atatürk’ün üstüne atmak hem de mandayı savunanlar bile bağımsızlığı savunduğu halde sanki mandayı savunanları Amerikancı gibi göstermeye çalışmak tek kelimeyle terbiyesizliktir. Bu mantığa göre Sovyetlerden maddi yardım isteyen Atatürk Bolşevik mi oluyor?  Kurtuluş savaşındaki başarıda Atatürk’ü yok saymaya çalışıp ‘’tek başına mı kazanmış’’ diyenler nedense mesele Amerikan mandası olunca sorumluluğu sadece Atatürk’e yüklüyorlar. O zaman bizde şunu soralım. Atatürk ABD ye tek başına mı mektup yazdı?
4-  En önemlisi ve son olarak şunu söylemek gerekiyor. Sivas kongresinde mandayı savunanlar bile tam bağımsızlıktan zerre kadar ödün vermeyen kişilerdir. Kongrede mandacıların fikri belli bir süre Amerika’nın ekonomik yardımıdır. Bu da o günün koşullarında çok normaldir. Atatürk mandayı savunmuş olsaydı bile bu sebepten suçlanamaz. Çünkü hem böyle bir istek savaş koşullarında normaldir hem de daha sonraki başarılarıyla emperyalizme büyük bir tokat atarak tarihe geçmiştir. Gerisi boş laftır
TIBBIYELİ HİKMET

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest