Osmanlı'dan Cumhuriyet'e İstanbul'un Fethi Kutlamaları

BU YAZIYA PUAN VER

33
İstanbul’un fethi hem Türk hem de Dünya tarihinin dönüm noktası olaylarından biridir. 21 yaşındaki genç Türk sultanı Fatih Sultan Mehmet 1000 yıllık Bizans başkentini fethederek yeni bir çağ açmıştır. Artık bu tarihten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Batı hem psikolojik, hem maddi gücünü kaybetmiş, üstünlük doğuya geçmiştir ve yaklaşık 250 yıl batı,  karşı kendini savunma durumunda kalmıştır. Türklerin Avrupa fetihlerinin kapısını açan İstanbul’un fethi Avrupa tarihini de kökten etkilemiş, İstanbul’dan kaçan bilim adamları, sanatçılar Avrupa’da Rönesans’ın temellerini atmışlardır.
Türk ve dünya tarihinde önemli bir yeri olan İstanbul’un fethini anlatırken fetih kutlamalarından bahsetmemek olmaz. Özellikle son yıllarda Fatih’in bile sevinmediği kadar coşkulu kutlanan Fetih kutlamaları ilk ne zaman kutlanmıştır? İlk kutlamalarda neler yaşanmıştır? Bugünkü kutlamalardan farkı nedir? Fetih kutlamalarıyla tüm merak edilenlerin cevabı için biraz geçmişe dönmemiz gerekiyor. Osmanlı’nın son yıllarına…
Fetih kutlamalarının ilk ne zaman kutlandığına geçmeden önce ilk kimin kutlamadığından bahsetmek gerektiğini düşünüyorum. Fetih kutlamalarını yapmayan ilk kişi sultan II. Abdülhamid’tir. 33 yıllık saltanatı boyunca denge siyasetini yürüten Abdülhamid, Rumları ve Patrikhane’yi gücendirip siyasi bir kriz çıkmaması için kutlamaların yapılmasına izin vermemiştir. Hususi doktoru Atıf Hüseyin bey, Sultan II. Abdülhamid’in fetih kutlamaları hakkında şu yorumu yaptığını anlatmaktadır:
“Rumlarla ahval (“ilişkiler” anlamında) iyi gitmiyor… Bir şey çıkartacaklar. Ben olsam ne yapardım?.. Patrik ile iyi geçinirdim.. Patriği ele alırdım… Patrikhane demek, Yunanistan demektir… Yunanistan’a da, bütün Rumlar’a da Patrikhane hükmeder… Bilmem, bizim hükümet neden bunu böyle düşünmüyor? Rumların Patrik’ten başka bazı ileri gelen, nüfuzlu adamları var, onları da okşamalı… Hâsılı, Patrikhane’yi okşamakla işler sükûnet bulur itikadındayım (inancındayım)… Ben, Rumları hep okşardım. Benim içtihadım haricinde bir kere Babıâli’nin Patrikhane ile arası açılır… O vakit Yunanistan ile muharebe zuhur etti (çıktı)… Ne vakit Patrikhane ile aramız bozulursa, arkadan Yunanistan ile mutlaka harp olur… Bu da pek tabiîdir… Biz, İstanbul’u Rumlardan zapt ettik… Fetih günü onlar matem tutmak isterler… Biz tezahürde bulunursak (ortaya çıkarsak) onların hissiyatını rencide ederiz… Benim zamanımda bir kere İstanbul’un fethi günü merasim yapmak istediler… Ben bu hissiyat noktasını nazara alarak müsaade etmedim… Bunlar hikmet-i hükümettir, çünkü her hükümet teb’asının hepsinin hissiyatını da rencide etmemeğe çalışmalıdır… Her nedense biz kendi kendimize mesele çıkarıyoruz…”(Murat Bardakçı – Abdülhamid, ‘Rumlar üzülürler’ diye fetih kutlamalarına izin vermemişti HaberTürk 31 Mayıs 2015)
İttihat ve Terakki Dönemindeki İlk Fetih Kutlamaları
II. Abdülhamid’in Rumları gücendirmemek için kutlamadığı İstanbul’un fethi ilk kez II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki döneminde 1910 yılında kutlanmıştır. İttihat ve Terakki dönemi Türkçülük fikrinin ön planda olduğu bir dönemdir ve milli bayram kavramı tarihimizde ilk kez İttihat ve Terakki döneminde ortaya çıkmıştır. II. Meşrutiyetin ilanından sonra 1909 yılında Meşrutiyet’in ilanı”Hürriyet bayramı”olarak kutlanmıştır. Hürriyet bayramı tarihimizdeki ilk milli bayramdır. Ayrıca 1. Dünya savaşı yıllarında idman, bayramı, çocuk bayramı gibi bayramlar kutlanmaya başlanmış, 2 Mayıs 1916 da ise Osmanlı’nın kuruluşu ”İstiklal-i Osmanlı günü”adıyla kutlanmıştır.
22
Servet-i Fünun dergisinde yayınlanan II. Meşrutiyet Kutlamaları 
İstanbul’un fethinin 1910 yılındaki ilk kutlamaları ve sonrasında yapılan kutlamalar günümüzde yapılan kutlamalardan çok farklıdır. Şimdiki kutlamalar arasındaki farkları şöyle sıralayabiliriz:
1- İstanbul’un fethinin ilk kutlamaları günümüzden farklı olarak miladi 29 Mayıs yerine Rumi 29 Mayıs’ta kutlanmıştır. Yani ilk fetih kutlamaları miladi 11 Haziran’da kutlanmıştır
2- İlk fetih kutlamalarında Bizans surlarına ilk sancağı diken Ulubatlı Hasan değil Balaban Çavuş olarak bilinmektedir. Ulubatlı Hasan’ın o tarihlerde ismi bile yoktur.
1
11 Haziran 1910’da yapılan ilk fetih kutlamasının gazetelerde çıkan haberi
Günümüzden iki önemli farkla kutlanan ilk fetih kutlamaları milli bayram olarak değil özel bir gün olarak kutlanmıştır. En coşkulu kutlamalar ise 1914 yılında yapılmıştır. 1. Dünya savaşının ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde halkın milli duygularını canlı tutmak için coşkulu bir fetih kutlaması gerçekleştirilmiştir. Sokaklar kırmızı beyaz bayraklarla süslenmiş, Ayasofya’da toplanan halk, Fatih’e doğru yürümüş, Fatih’te Cemal Paşa, Ömer Naci bey, Hamdullah Suphi gibi dönemin önemli şahsiyetleri fetihle ilgili halkın milli duygularını okşayan konuşmalar yapmıştır.
Tanin gazetesi 1914 yılındaki Fetih kutlamalarını ayrıntılarıyla şöyle anlatmıştır:
“Dün, İstanbul müstesna günlerinden birini daha yaşadı. Yakın vakte ka­dar milli heyecanın bu kadar beliğ bir misaline tesadüf ede­memiştik. Fetih gününün ebe­di bir yadigârı olmak üzere, günümüze kadar ge­len Ayasofya ile Fa­tih’in türbesi arasın­da yer alan bütün caddelerde, dükkânlar kapanmış, pen­cerelerden, kapılar­dan bayrakların kır­mızı ve beyaz dalga­ları taşmış, havanın çok kötü olmasına rağmen, bütün halk takım takım yolla­ra düşmüştü.” (İlber Ortaylı, Vahdettin Engin, Erhan Afyoncu – Payitaht-ı Zemin Eminönü Bir Dünya Başkenti 1. Cilt Eminönü Belediyesi, 2008 s.544)
1
Tanin gazetesinin fetih kutlamaları haberini verdiği 11 Haziran 1914 tarihli nüshası 
Fatih’te toplanan kalabalığa fetihle ilgili konuşanlardan biri Cemal Paşa’dır. Konuşmasında yoğun Türklük vurgusu yapan Cemal Paşa’nın konuşmaları dönemin ruhunu yansıtması açısından önemlidir. Savaşın yaklaştığı günlerde yapılan bu konuşma yaklaşan savaş öncesi halkı psikolojik olarak savaşa hazırlama özelliği taşımaktadır. Cemal Paşanın konuşması şöyledir:
“Vatandaşlar, Türklük ve Osmanlılık ve İslamiyet âlemini temsil eden Osmanlıların, bugün Türklerin en büyük hakanının mübarek kabri önünde kemal-i hicapla toplanan milletin bu utançtan kurtulması, ancak çok çalışmakla mümkündür. Ben hayatımda, büyük Fatih’in çocukluğunda geçirmiş olduğu bir olaya her zaman çok büyük önem verdim… Bir gün, Hazreti Fatih’in hocası Akşemsettin-i veli, Fatih’in odasına hiddetle girdi. Fatih hazretleri böyle sopa ile gelmesinin sebebini sorduğu zaman hocası, ‘Eğer çalışmazsan seni döveceğim’ dedi. Ey gençlik! Size hitap ediyorum. Eğer siz de çalışmazsanız Fatih’in ruhu sizi sopa ile dövecektir… Bir milleti yükselten iki şeydir: Biri dimağındaki ve diğeri kolundaki kuvvettir. Dimağındaki kuvveti uyuşanlar yalnız maddiyat ile boğuşurlar. Dimağında kuvvet olanlar ise ilim ile uğraşanlardır. Bizler daima ilme doğru gitmeli, dimağımızla uğraşmalıyız. Böyle yaparsak, her şey hâsıl olur ve millet servete nail olur. Bize donanma lazımsa onun için para bulur. Ümit edelim ki, gelecek sene bugün buraya geldiğimiz zaman, bugünkü hataların silindiğini görür ve buna mukabil birçok yeni övünülecek vasıflar ile geliriz .” (Vahdettin Engin – İstanbul’da Müstesna Bir Gün. Popüler Tarih Mayıs 2013 sayı: 33 s.67)
1914 yılında coşkulu bir şekilde kutlanan Fetih kutlamaları dış basında da yer bulmuştur.  Fransızca yayınlanan Monite­ur Oriental gazetesinin 11 Haziran 1914 tarihli nüshasında  İstanbul’un fethi kutlamaları “11 Hazi­ran 1453; İstanbul’un fethinin yıldönümü kutlanıyor”başlığıyla haber yapılmıştır.
1
La Moniteur Oriental 11 Haziran 1914
2
La Moniteur Oriental 13 Haziran 1914
İstanbul’un fethi kutlamaları 1914 yılındaki coşkulu kutlamadan sonra 1. Dünya savaşı ve ardından kurtuluş savaşı dolayısıyla Osmanlı döneminde bir daha kutlanmamıştır.
Cumhuriyet Döneminde İstanbul’un Fethi Kutlamaları
Cumhuriyet’in ilanından sonra Türk milleti için yeni bir dönem başlamıştır. 623 yıllık Osmanlı imparatorluğu yıkılmış, yerine Ulus devlet temelinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleşen Türk devriminin ilk yılları da tıpkı II. Meşrutiyet dönemi gibi kendi ruhunu yaratan bir dönemdir. Osmanlı’dan kalan köhnemiş kurumların teker teker kaldırıldığı bu dönemde Osmanlı’ya ait günler ve bayramlar kutlanmamıştır. Bunun yerine Türk devrimini ön plana çıkaran, ulus bilincini topluma aşılayan kurtuluş savaşının önemli günler kutlanmıştır.  Osmanlı döneminden sadece Meşrutiyet’in ilanının sembolü olan Hürriyet bayramı 1934 yılında son kez kutlanmıştır. 1935 yılında meclis kararıyla milli bayram olmaktan çıkarılmıştır.
Atatürk hayattayken kutlanmayan İstanbul’un fethini kutlama hazırlıklarına İnönü döneminde başlanmıştır. 1939 yılında başlanan hazırlıklar 500. yıl kutlamalarına yöneliktir. Fetih kutlamaları için Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel görevlendirilmiştir. Fetih kutlamaları için yapılan hazırlıklardan bazıları şöyledir:
Fatih’in heykelinin yapılması, Fetih ve Fatihle ilgili kitaplar basılması, Fetihle ilgili konferanslar düzenlenmesi, 1945 olimpiyatlarının İstanbul’da yapılması için başvuruda bulunulması…
2.Dünya savaşı yıllarında aksamadan devam eden hazırlıklar savaştan sonra hızlanmıştır. 16 Şubat 1945’te müzeler komisyonu toplantısında Hasan Ali Yücel yaptığı konuşmada ülkedeki tarihi eserlerin korunmasının milli  bir görev olduğunu vurgulamış, memleket genelinde Topkapı sarayı, Ayasofya, Sultanahmet gibi büyük tarihi değeri olan eserler başta olmak üzere 60’a yakın türbeye 1,5 milyon TL harcandığını açıklamıştır.  Cumhuriyet döneminde Osmanlı’dan kalan değerlere verilen değeri göstermesi açısından Hasan Ali Yücel’in açıklamaları önemlidir.
Fetih kutlamaları hazırlıklarında önemli adımlardan biri 1950 yılının Mart ayında İstanbul’un Fethinin 500. Yılı ve Müteakip Fetih Yıllarını Kutlama Derneği’nin kurulmasıdır. CHP döneminde kurulan dernek, 2 ay sonraki genel seçimlerde DP nin iktidara gelmesinden sonra çalışmalarına ara vermeden devam etmiştir ve 20 Haziran 1950 tarihinde alınan kararla ”yararlı dernekler” statüsü kazanmıştır.
İstanbul’un Fethinin 500. Yılı ve Müteakip Fetih Yıllarını Kutlama Derneği’nin başkanı Aziz Ongan,  2. başkanı ise Cemil Topuzludur. 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşının üye olabildiği dernek, üyelerin maksimum 120 lira olan bağışlarıyla gelirini sağlamaktadır.
Devletten yeteri kadar desteği göremeyen dernek çalışmalarına ara vermeden devam etmiştir. Fatih’in heykelinin nereye yapılması gerektiğiyle ilgili anket yapılmış, Saraçhanebaşı’na yapılması sonucu çıkmıştır. Dernek başkanı Aziz Ongan ise Rumeli Hisarı’nın daha uygun olacağını savunmuştur. Ancak tüm çabalara rağmen maddi yetersizlikten dolayı heykel yapılamamış bunun yerine Fatih’in bestelediği musiki eserlerin kitap olarak basılması gibi kültürel çalışmalara ağırlık verilmiştir.
İstanbul’un fethi hazırlıkları sadece dernek çalışmalarıyla sınırlı kalmamıştır. 1951 yılında Atlas  film yapım şirketi  ”İstanbul’un Fethi”  adında bir film çekmiştir. Aydın Arakon’un yönetmenliğini yaptığı filmde Sami Ayanoğlu, Turan Seyfioğlu ve Reşit Gürzap gibi dönemin ünlü oyuncuları oynamıştır. 95 bin liraya mal olan film İstanbul’un fethiyle ilgili çekilen ilk Türk filmidir.
Her açıdan büyük özveriyle hazırlanılan 1953 yılındaki 500.yıl kutlamaları için üzerinde Fatih’in resminin olduğu 1000 tane altın basılmış, Ayrıca basılan bronz rozetler tanesi 2,5 liradan satılmıştır. Satılan bu rozetlerle derneğe ek gelir sağlanmıştır.
İnönü döneminde başlayan, Menderes döneminde devam eden 500. yıl kutlamaları hazırlıkları sonunda 29 Mayıs 1953 günü fetih kutlamaları gerçekleştirilmiştir. Sabah 10.00 da  Ulubatlı Hasan’ın şehit düştüğü surlarda İstiklal marşının okunmasıyla başlayan  kutlamalara devlet erkânından Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti, Milli Eğitim Bakanı Rıfkı Salim Burçak ve 50’ye yakın milletvekili, rektörler, askeri erkân, Patrik vekili, patrikhane heyeti, Hahambaşı ve Ermeni Patriği katılmıştır. Açılış konuşmasından sonra atılan 21 pare top atışıyla surlar sembolik olarak yıkılmış, UIubatlı Hasan’ın şehit olduğu yere tekrar Türk bayrağı dikilmiştir. Ardından törenler Fatih’te devam etmiştir. Saat 13.00 ‘te Fatih’in türbesine Kars ve Edirne’den getirilen topraklar bırakılmış ve askeri okul öğrencileri Fatih’in türbesi önünden resmigeçit yürüyüşü gerçekleştirmiştir.
500.yıl kutlamalarının en önemli olayı Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’in törenlere katılmamasıdır. Celal Bayar,“… İstanbul’un dünya çapında tarihi bir hadise olan fethinin 500. yıl dönümü münasebetiyle sayın hemşerilerimin duydukları asil heyecana iştirak ederim…”diye kutlama mesajı yayınlamakla yetinmiş, Adnan Menderes ise dış işleri Bakan’ı Fatin Rüştü Zorlu ile beraber Kraliçe Elizabeth’in taç giyme törenine katılmıştır (Milliyet 30 Mayıs 1953)
Adnan Menderes ile Celal Bayar’ın Fetih kutlamalarına katılmamasının nedeni Yunanistan ile ilişkileri bozmamaktır. Ancak bu davranışları özellikle muhalif basın organları tarafından sert bir dille eleştirilmiştir. Ulus gazetesi “Biz Bu Acıyı 500 Yılda Bile Unutamayacağız” başlığıyla sert bir dille eleştirirken Hürriyet gazetesi “hem halk azap çekti hem ele güne rezil olduk” diye haber yapmıştır. Sedat Simavi Hürriyet gazetesinde yazdığı makalesinde  “kadırga yerine sandal sürüdük, takma bıyıklı yeniçeri ve levent mukallitleri dolaştırdık ve nihayet bunun ismini de 500. yıl dönümü koyduk” diyerek kutlamaları eleştirmiştir. Yunan gazeteleri ise tam tersi olarak Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın törenlere katılmamasından duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdir.  Kathimerini gazetesi fetih kutlamalarını “ İstanbul’un fethi şimdiki Türk-Yunan münasebetlerine hiçbir surette haleldar edemez”  cümlesiyle okuyucularına duyurmuştur. Ayrıca aynı gün Atina katedralinde son Bizans imparatoru Konstantin hatırasına bir ayin düzenlenmiştir
Sonuç olarak günümüzde her yıl daha coşkulu ve abartılı şekilde kutlanan İstanbul’un fethi kutlamaları, sultan II. Abdülhamid’in Rumları gücendirmemek için kutlamadığı, İttihat ve Terakki döneminde ilk kez kutlanan, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise hiç kutlanmayan bir etkinliktir. İnönü döneminde 500. yıl kutlamaları için başlatılan etkinlikler 1953 yılında Demokrat parti döneminde gerçekleşmiş, kutlamalara damgasını vuran olay ise Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın kutlamalara katılmaması olmuştur.
TIBBIYELİ HİKMET

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  ”Şapka Giymeyen Hocalar Asıldı” Yalanı

Pin It on Pinterest