Siyaset

Başkanlık Sistemi ve Mondros Anlaşması

BU YAZIYA PUAN VER

 

Başkanlık sistemini savunanların yazdıklarını okudukça hem gülüyorum hem aklıma ”acaba tarih yeniden tekerrür mü edecek” sorusu geliyor.
AKP nin adına ”Türk tipi” dediği başkanlığı savunan milliyetçi yazarlar genelde şunu söylüyor:
”Bu başkanlık HDP nin istediği başkanlık değil, Anayasa’nın ilk 4 maddesi değişmedi, üniter devlet korundu. Türkçü bir anayasa yaptık”
Şimdi bu savunmaya gülsem mi? Ağlasam mı? Karar veremedim. Ne söylesem kelimeler yetmez. En iyisi biraz geçmişe dönelim.
Tarih: 30 Ekim 1918
1.Dünya savaşını kaybeden Osmanlı, müttefik devletleriyle Mondros ateşkes anlaşmasını imzaladı.
Anlaşma çok ağır maddelerden meydana gelse de Osmanlı ”buna da şükür” dedi. Hatta anlaşmayı imzalayan Rauf paşa, İstanbul gazetelerine büyük bir zafer kazanmış gibi demeç verdi. İngilizlerin merhamet edeceğini söyleme gafletine bile düştü
O günlerde herkes ”her şeye rağmen devleti kurtardık” diye sevinirken sadece 1 kişi bu anlaşmanın teslimiyet anlaşması olduğunu söylüyordu.
Yıldırım orduları komutanı Tuğgeneral Mustafa Kemal…
İstanbul hükümetine yazdığı telgrafta bu anlaşmanın teslimiyet anlaşması olduğunu, kesinlikle kabul edilmemesi gerektiğini, eğer kabul edilirse devletin sonu olacağını yazdı ve özellikle anlaşmanın 7. maddesine dikkat çekerek bu madde dışındaki tüm maddelerin teferruat olduğunu yazdı.
Peki, anlaşmanın 7. maddesinde ne yazıyordu?
”Müttefik devletleri güvenliklerini tehdit ettiğini düşündüğü her bölgeyi işgal etme hakkına sahipti”
Yaşananlar Mustafa Kemal’i haklı çıkardı. İngilizler anlaşmanın imzalanmasından 10 gün sonra Urfayı işgal etti ve devamındaki tüm işgaller anlaşmanın 7. maddesine dayanılarak gerçekleştirildi.
Mondros ateşkes anlaşması görünürde 25 maddeydi ama gerçekte sadece 1 maddeydi : ”Müttefikler güvenlik gerekçesiyle istediği yeri işgal edebilir”
Anlaşmanın özeti buydu. Gerisi teferruattı.
Şimdi günümüze dönelim. AKP nin ”Türk tipi” dediği başkanlık sistemi ve yeni anayasa maddelerine…
Mondros’un özeti 7. madde ise Türk tipi başkanlık sisteminin ve yeni anayasanın özeti Cumhurbaşkanına verilen yetkilerdir.
Söz konusu teklif tek adam rejiminden başka bir şey değildir. Devletin 3 temel organı olan yasama, yürütme ve yargının tek kişiye bağlandığı, meclisin güvenoyu ve gensoru hakkının olmadığı, Cumhurbaşkanının hiçbir kurum ve yasa tarafından denetlenemediği bir sistem adına ne derseniz diyin sultanlıktır, diktatörlüktür.
Böyle bir sistemde anayasanın hükmü yoktur. Anayasada maddeleri sadece yazılı metinden başka bir şey değildir.
Devletin tüm yetkileri bir kişiye emanet edildikten sonra ne anayasanın ilk 4 maddesinin ne de üniter yapının korunmasının hukuki bir garantisi yoktur.
”Biz Türkçü anayasa yaptık özerklik olmayacak” diyenlere şunu sormak istiyorum.
Tayyip Erdoğan’a bu yetkiler tanındıktan sonra hangi güç ve yasa özerkliğin gelmesini engelleyebilir? Pasifize edilen meclis mi? Tamamen Cumhurbaşkanının seçtiği yargı mı? Yoksa meclis dışında kalacak olan milliyetçiler mi koruyacak?
Ne yapacaksınız? Bu yetkiler Cumhurbaşkanına tanındıktan sonra özerkliği engellemek için sokağa mı çıkacaksınız? En fazla biraz gürültü çıkarırsınız sonra hepinizi tutuklarlar. Devlet hiçbir zaman sokağa yenilmez. Hele bu yetkileri eline alan bir Cumhurbaşkanı hiç yenilmez.
Sözün özü herkes aklını başına toplasın. Mesele anayasanın ilk 4 maddesinin korunması değil devletin bir kişiye emanet edilmesidir. Bu yetkiler bir kez tanındıktan sonra anayasanın ilk 4 maddesi dâhil tüm anayasa maddeleri teferruattır
TIBBIYELİ HİKMET

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest