Tarih

İlk Osmanlı Halifesi Yavuz Sultan Selim miydi?

BU YAZIYA PUAN VER

 
 
290520131518420614335_2-tileSiyasal islamcıların ve Atatürk düşmanlarının en güçlü argümanlarından birisi de hilafet meselesidir. Cumhuriyetin kurulduğu günden beri gizliden ya da açıktan bir çok yalanlar ürettiler. Bu yalanların en saçma olanları genelde hilafetle ilgili olanlardır. Atatürk düşmanlarının tezine göre Lozan’da hilafetin kaldırılma sözü verilmiş hatta İngilizler Lozan’ı onaylamak için hilafetin kalkmasını beklemiş. Bu iddiayı kafamızda canlandırırsak şöyle olmuş olmalı. İngilizler Lozanı imzaladıktan sonra bir köşeye atmışlar sonra  ”Türkler hilafeti kaldırdı hadi beyler şu anlaşmayı getirin de onaylayalım kabul edenler etmeyenler kabul edilmiştir” demişler ve onaylamışlar.  Bu iddiayı ben anlatınca saçma geliyor ama her gün Atatürk hakkında yalan uydurmak için elinde kalem,yalan uydurmak için  kafa patlatan adamlar anlatınca çok ciddi mantıklı iddialar gibi geliyor. İngilizler hilafet kaldırılınca hemen onaylamasalarmış biraz acele etmemişler mi?  Hani biz islamı kaldırma sözü vermişiz ya bu kadar erken onaylamaları biraz acele olmamış mı? Laikliği falan bekleselerdi öyle onaylasalardı. Neyse İngilizin oyununa akıl sır ermez diyip devam edelim.
 
Hakkında bu kadar yazılıp konuşulan, saatlerce tartışma konusu olan hilafeti ne kadar biliyoruz? Hilafet nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır? Hilafetin tarih boyunca gelişimi ve değişimi nasıl olmuştur?  Hilafet bir siyasi kurum mudur yoksa dini bir kurum mudur? Bunları ne kadar biliyoruz? Ben söyleyim hiç bir şey bilmiyoruz. Bilgimiz ilk 4 halife, Yavuz Sultan Selim, Abdülhamit ve hilafetin kaldırılmasıyla sınırlı. Emevileri Abbasileri bilenlere tarihçi diyorlar. Hilafet üzerine hamasi nutuk atanlara hilafetin tarihini söyleseniz şu saydığım 4 ana başlıktan fazlasını söyleyemezler. Şimdi kısaca hilafet nedir ne değildir biraz anlatalım
 
 
Hilafet islamda Hz. Muhammed’in ölümüyle başlar. İlk halife Hz. Ebubekirdir. İlk 4 halife dönemi ”Hulefa-i Raşidin” dönemi  olarak adlandırılır. Bunun nedeni islamın ilk 4 büyük halifesi olması ve diğer halifelerden farklı olarak seçimle iş başına gelmiş olmalarıdır. 4 halifenin sonuncusu Hz. Ali’nin öldürülmesi ve oğlu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesinden sonra halifelik Muaviye’ye ve emevi soyuna geçmiştir.
 
 
Emeviler zamanında islamın içine sokulan bir çok hurafe gibi halifelikte amacından saptırılmış 4 halife döneminde müslümanlar arasında siyasi birliği sağlayan bir lider olan halifelik emeviler zamanında kutsallaştırılmış ve ruhani bir anlam yüklenmiştir. Oysa ki kuran Allahtan başka kimseyi tanımaz  ve ruhbanlığı kesin bir dille reddeder. Hadid suresinin 27. ayeti ruhbanlığı çok açık ve net reddetmiştir:
 
Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem’in oğlu İsa’yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil’i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Bir bid’at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır. (Hadid-27)
 
Ayrıca bu konuda peygamberimiz bir hadisinde halifeliğin ümmetinde 30 yıl hüküm süreceğini bundan sonra ise zalim sultanlar devrinin yaşanacağını ifade etmiştir. Bu hadiste halifeliğin islamın olmazsa olmaz bir kurum olmadığını göstermektedir
 
Sefine (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: “Hilâfet, ümmetim arasında otuz yıl sürecektir. Bundan sonra saltanat gelecektir.” Said İbnu Cumhân dedi ki:
 
“Sonra ilâve etti: “Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh)’in hilâfetine Hz. Ömer’in hilâfetini, Hz.Osman’ın hilâfetine Hz. Ali’nin hilâfetini (radıyallahu anhüm ecmain) ekle (parmaklarınla say) bak!” dedi. Bunları (sayınca hakikaten) otuz yıl bulduk.”
 
Sefine’ye: “Emevîler, hilâfetin kendilerinde (devam ettiğini) zannederler”denmişti, şu cevabı verdi: “Benî’z-Zerkâ yalan söylüyor. Onlar krallardır, hem de en kötü krallar.”
 
Ebû Dâvud, Sünnet 9 (4648, 4647); Tirmizî,Fiten 48, (2227).
 
 
 
Emeviler zamanında kutsallaştırılan halifelik 750 yılında Emevilerin Abbasilere yenilmesiyle Abbasilere geçmiştir. Abbasiler döneminde de hilafet hem ruhani hem de siyasi bir özellik taşımıştır. Yani sapkın hilafet anlayışı Abbasiler zamanında da değişmemiştir. Zamanla siyasi otoritenin zayıflamasıyla halifelik sadece ruhani bir liderliğe dönüşmüştür. 10. yüzyılda Abbasi halifesi, Irak dışındaki topraklarda yönetimi, çoğu Türk kökenli yerel komutanlara ve valilere kaptırdı. 945′te Şii Büveyhioğulları’nın Bağdat’ı ele geçirmesi, halifelik makamının siyâsî otoritesinin sonunu getirdi. Bu tarihten sonra halife sadece ruhani önder olarak devam etti. Halife’nin tek siyâsî gücü, menşur vererek Müslüman liderlerin hükümdarlığını onaylamaktı.
 
 
1258 yılında Moğol hükümdarı Hülagü’nün Bağdatı fethetmesinden sonra Abbasi halifesi Memlukler’e sığınmıştır. Memluklerden Osmanlıya geçene kadar halifeliğin hiçbir siyasi gücü yetkisi yoktur.Tek görevi dini işlerde fikir beyan etmek ve törenlerde boy göstermektir. Şunu çok açık ve net söyleyebiliriz ki 4 halifeden sonra sapkınlaşan halifelik 1258 yılında Moğol istilasıyla son bulmuştur. Ta ki 1517 yılında Yavuz Sultan Selim ile Osmanlıya geçene kadar..
 
 
Genel tarih bilgilerimiz hilafetin Yavuz Sultan Selim ile Osmanlıya geçtiğini kabul eder. Peki şunu soralım. Hilafet gerçekten Yavuz ile mi Osmanlıya geçmiştir? Yavuzdan önce halife ünvanını kullanan paişahlar yok mudur? Bu sorulara cevabımız net olarak tek kelimeyle EVET. Osmanlı’ da Yavuzdan önce de halife ünvanını kullanan padişahlar olmuştur.
 
 
Osmanlı’da halife ünvanını kullanan ilk padişah I. Murattır. Evrenos Bey e verdiği saltanat beratındaşu ifadeleri kullanmıştır :
 
”Ol vilayetler Hak sübhanehû ve tealâ hazretlerinindir, ondan sonra Resûlünündür ondan sonra Allah sübhanehû ve tealâ hazretlerinin emrâ i şerifiyle Resûl aleyhisselâmdan sonra halifesinindir (Feridun Ahmet Bey, 1275/1:87)”
 
 
Görüldüğü gibi Evrenos Bey’e verdiği beratta Allah sübhanehû ve tealâ hazretlerinin emrâ i şerifiyle Resûl aleyhisselâmdan sonra halifesinindir diyerek çok açık ve net halife ünvanını kullanmıştır. Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim. Hilafetin islam devletleri arasındaki manayı anlarsak 1. Murat’ın neden böyle bir ifade kullandığını da anlamış oluruz. Hilafet yukarda da ifade ettiğim gibi bir siyasi liderliktir ve her islam devletinin sahip olmak istediği bir güçtür. Bu yüzden yüzyıllardır islam devletleri arasında savaşlara neden olmuştur. Bu açıdan bakarsak 1. Muratın halife ünvanını kullanarak çevresinde bir siyasi liderlik rolü üstlenmeye çalıştığını anlayabiliriz.
 
 
Hilafet her zaman islam devletleri arasında ortak, birleştirici bir siyasi otorite olmamıştır. Halifelik Abbasilerdeyken 1. Muratın halife ünvanı kullanması bunun ispatıdır. Sadece 1. Murat değil dünyanın farklı bölgelerindeki islam devletleri de halifelik iddiasında bulunmuştur. Örneğin Hint racaları da kendilerine halife demiştir. Bu durumun nedenini dünyaca ünlü Osmanlı tarihçisi İlber Ortaylı şu şekilde ifde etmiştir:
 
“Halifelik Osmanlı’ya Yavuz Sultan Selim döneminde geçmemiştir. Halifelik, Papalık gibi ruhani bir kurum değildir. Yaşanan devirde İslamın komutanı kim ise halife odur. Fatih de halifeydi”
 
http://www.fatih.bel.tr/icerik/3598/ilber-ortayli-vefatinin-530-yilinda-fatih-sultan-mehmeti-anlatti/
 
İlber Ortaylının da ifade ettiği gibi hilafet bir güç meselesidir. Kim güçlüyse halife odur. Kimse kimsenin kara kaşı kara gözü hürmetine egemenliğini kabul etmez. Halifelik islami liderlik olduğuna göre lider olacak ülkenin güçlü olması şarttır. Daha açık bir şekilde ifade etmeye çalışırsak hilafet kılıç hakkıdır. Kılıcı bileği güçlü olan hilafeti kazanır. Tarihe baktığımızda da böyle olmamış mıdır? Emevilerden Abbasilere, Abbasilerden Osmanlıya savaşla geçmemiş midir? O zaman güçsüz bir devletin halifeliği neden kabul edilsin? Halifeliğin Osmanlı’nın en güçsüz dönemlerinde bile Osmanlı’nın elinde kalmasının nedeni Osmanlı’nın kerametinden değil tüm islam devletlerinin sömürge durumunda olmasıdır. Bu şartlarda bile Suudi Arabistan, Kırım ve Mısır gibi islam devletleri hilafetin kaldırılmasından çok yıllar önce hilfeti reddetmiştir. Bir Osmanlı valisi olan Mehmet Ali Paşa bile Osmanlıyı çaresiz bırakmış ve isyan İngilizler’in yardımıyla bastırılmıştır. İngilizler yardım etmeseydi ne olurdu? Şimdi çok daha değişik bir tarihi konuşuyor olabilirdik. Tarih çok daha farklı yazılabilirdi
 
Yavuzun halifeliği Osmanlı’ya geçirmesinden sonra Osmanlı padişahları halifelik ünvanına 2. Abdülhamit’e kadar pek önem vermemişlerdir. Örneğin Osmanlı padişahları içinde en ağdalı ve uzun ünvanlar kullanan padişah olan Kanuni Sultan Süleyman   Fransa kralı Fransuva’ya yolladığı fermanda şu ifadeleri kullanmıştır:
 
Ben ki,
Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Kürdistan’ın ve Azerbaycan’ın Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân’ın torunu, Sultan Selim Hân’ın oğlu, Sultan Süleyman Hân’ım.
 
Bu kadar çok ünvan kullanan bir padişahın halifelik ünvanını kullanmaması biraz garip değil midir? Mantıklı düşünürsek gerek olmadığını anlayabiliriz. Cihan imparatoru olmuş bir padişahın kendisini müslümanların halifesiyim demesine gerek var mıdır? Yine de hakkını yemeyelim bazı fermanlarında halifelik ünvanını kullanmıştır. Örneğin Ebu Suud efendinin kaleme aldığı Budin kanunnamesininde şu ünvanları kullanmıştır:
 
“Halîfei Resûli Rabb’ilÂlemîn, mümehhidü kavâ’id’iş-şer’ilmübîn ve Zıllulâh’izzalîli alâ kâffet’ilümem, Hâiz’ülİmâmet’ilUzmâ ve’sSultân’ül Bâhir, Vâris’ül Hilâfet’il Kübrâ kâbiren an kabir, Nâşir’ül Kavânîn’is Sultâniye, âşir’ül Havâkîn’il Osmaniyye, Sultân’ül Arabi ve’l-Acem ve’r-Rûm, Hami hıme’l Haremeyn’il Muhteremeyni ve’lmakâmeyn’il mu’azzameyn’il mufahhameyn es-Sultân ibn’üs Sultân Es-Sultân Süleyman Hân ibn’üs-Sultân Selim Hân”
 
 
1. Murad ile başlayan İstanbul’un fethinden sonra Fatih ile yerleşen ve yavuz ile resmen ilan edilen Osmanlı hilafeti devletin güçlü olduğu dönemlerde padişahlar tarafından pek önemsenmemiş, devletin zayıf olduğu dönemlerde kurtarıcı bir ünvan gibi görülmüştür. Eğer Abdülhamit döneminde Safevi gibi bir islam devleti olsaydı ya da Timur gibi bir rakibi olsaydı hilafetin Osmanlı’da kalacağını söyleyebilir misiniz?   Kendimize bu soruyu sormak bile meseleyi anlamamıza yetmiyor mu?
 
Peki şunu da soralım. Hilafetin bugün tekrar ilan edilmesi mümkün müdür? İlan edilse bir faydası olur mu? Gelin Osmanlı rüyalarıyla yaşayan afyonu yutmuş hayalperestler yerine gerçek akılcı bir şekilde düşünelim. Bugün hilafetin yeniden ilan edilmesi ve yürümesi mümkün değildir. Bu konuda İlber Ortaylı şu yorumu yapmaktadır:
 
    ”Hilafetin kaldırılmasına tek önemli dış tepki Hindistan’dan geldi. Hint Müslümanları, İngiliz idaresine karşı “ruhani reis!” halifenin emirlerini bahane ederek karşı koyarlardı. Esasen Pakistan ve Bangladeş’in bugünkü politikalarına bakarsak, Hint Müslümanlarının Türkiye’deki her yönetime bağlı olduklarını söylemek mümkündür. Arap dünyası çoktan beri hilafet denen müesseseyi kendilerine ait bir hak olarak görürdü. Tabii o onların kanaatidir. Hilafeti TBMM kaldırınca ne Mısır’ın ne de Faysal ailesinin bu konudaki girişimleri taraftar bulabildi. Hilafetin bu asırda restore edilmesi mümkün mü? Şüphesiz hayır. Bu kadar çok milli devletin, liderlik iddiasının ve maalesef mezhep çatışmalarının dorukta olduğu İslam dünyasında bu kurumun ihya edilmesi mümkün değildir. Bir yerde herkes kendinin halifesidir. Hilafetin kime nasıl geçeceği konusunda da sarih hüküm yoktur. Hilafet iktidar ister. Cihanşumul iktidar Osmanlı ile tarihe karışmıştır. Hilafetin de ismi kalmıştır ve 19′uncu yüzyıl Osmanlı hilafeti gibi bir kurumu ne İslam dünyası bir daha kurabilir ne de dış dünya aynı şekilde kabul edebilir. ”
 
http://www.milliyet.com.tr/2004/03/07/pazar/yazortay.html
 
Bu yorumun üstüne söylenecek fazla söz var mıdır? Ne diyelim Allah hilafet rüyaları kuran beyni uyuşmuş Osmanlıcılara akıl fikir versin…
 
TIBBIYELİ HİKMET
 

2 thoughts on “İlk Osmanlı Halifesi Yavuz Sultan Selim miydi?

  • Postmortem diyor ki:” Önce dini makamlardaki insanlar dini kullanarak insanlarda din ve Tanrı kavramlarını birer zaaf haline getirdiler, sonra da siyasi makamlardaki insanlar veya kurumlar (devletler gibi) da bu zaafı fark ederek bundan faydalandılar.” Bütün yazının anafikri burada..Bundan da faydalanıp ülkeyi bölen siyasi liderlerin sayısı göz ardı edilmeyecek kadar da fazla.Seni tekrar tebrik ediyorum.Yayın hayatında başarılar

    Yanıtla
  • İslamiyet, varoluş evdiesnre putlar ve putlaştırılan varlıklarla savaştı.. Cumhuriyet sonrası buna benzer bir durum oluştuğu ie7indir ki, bu e7atışmalar patlak verdi.. Putlaştırılan ve adeta yeni bir din ve inanış haline getirilen bir kavram; kemalizm yaratıldı. İşin ilgine7 kısmı, bu kavram o insandan sonra yaratıldı. Laiklik de, o df6nemde uygulamaya konulan bir olgu olduğu ie7in; islami kesimin (geleneksel yada muhafazakar kesim) bfcnyesi tarafından bugfcne kadar sfcrekli red edildi ve bundan sonra da edilecektir..Toplum olarak; bizi bir arada tutan harcımız islam, gayemiz vatanı ve milleti korumak olmalıdır.. Tfcrkiye cumhuriyeti, islamın sancağını sonsuza kadar taşıyacaktır

    Yanıtla

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest