Tarih

Çanakkale Savaşı Neden Önemlidir ?

1/5 - (1 Beğeni)

canakkale-savasinin-nedenleri
 
Tarihte bazı olaylar vardır ki hem millet hem de dünya tarihi açısından önemlidir. Hatta diyebiliriz ki bu olaylar millet tarihinden ziyade dünya tarihini etkilemiştir ve bu yönüyle daha çok konuşulur. Bu yüzden bu olaylar insanlığın ortak malı sayılırlar. İstanbul’un fethi buna en çarpıcı örnektir. Türk tarihi açısından Osmanlı’nın batıya açılışı ve imparatorluk düzeyine geçmesi olarak tanımlayabileceğimiz fetih dünya tarihi açısından bir çağın kapanmasına neden olmuştur. Yabancı tarihçilerin Türk tarihçilerinden daha çok ilgilenmesi de İstanbul’un fethinin dünya tarihinin ortak malı olduğunun bir göstergesidir.
İnsanlık tarihine baktığımızda Türklerin bir çok devlet kurduğunu ve tarihin her döneminde tarih sahnesinin başrol oyuncularından biri olduğunu görürüz. Türk’ün olmadığı bir tarih yazılamaz desek yanlış bir ifade sayılmaz ki tarih incelendiğinde bu gerçek açık ve net görülecektir. Doğu Romayı da batı Romayı yıkan Türklerdir. Çin seddinin kurulmasına neden olan Türklerdir. Dünyaya silah kullanmayı öğretenler Türklerdir, tarihin en eski yazı kültürüne sahip olan milletlerden biri Türklerdir. Özellikle Selçukluların Anadolu’ya yerleşmesinden sonra 1000 yıl boyunca en güçsüz dönemlerinde bile her yüzyılın büyük aktörü olmayı başaran tek millet Türklerdir. Bugün dünyanın iki büyük gücü olarak kabul edilen Rusya ve ABD’nin tarihi Türk tarihiyle kıyaslanamaz. Bu kadar geniş bir tarih kültürüne sahip bir millet en zor dönemlerinde bile kendi gücüyle toparlanabilmeyi başarabilmiştir. Bu sadece büyük milletlere ait bir özelliktir.
19. yüzyılın sonu Osmanlı imparatorluğunun enn zor dönemlerinden birisidir. Devlet otoritesinin zayıflamasıyla ulusçuluk akımının özellikle balkan milletleri arasında yayılmasıyla imparatorluğa bağlı milletler teker teker isyan ederek bağımsızlığını kazanmıştır. 1912 yılına gelindiğinde Arnavutluk’un da bağımsızlığını kazanmasıyla Osmanlı’nın balkanlardaki hakimiyeti tamamen bitmiştir. Devlet bir uçurumun eşiğinde, devleti yöneten İttihat ve terakki acemiliklerinin kurbanı olmuşlardır. Balkan savaşı hezimetinden sonra orduda bir devrime gidilmiş ve 1913 yılında tüm alaylı ve yaşlı askerler tasfiye edilerek yerlerine genç, eğitimli ve son dönemde yeşermeye başlayan Türk milliyetçiliği ile kendisini bütünleştirmiş dinamik subaylar yerleştirilmiştir. Bu genç subaylar hem bir milletin hem de devletin kaderini etkileyecek ve tarihi değiştirecek kişilerdir.
Osmanlı bu genç subayların başarıya açlığı, dinamikliğiyle ve biraz da aceleyle 1. Dünya savaşına girmiştir. Aslında bu bir keyfi hareket değil mecburiyettir. İttihat ve terakki hakkında yapılan en acımasız eleştiri devleti 1. Dünya savaşına sokmasıdır. Evet sonuçları açısından imparatorluğun sonunu getirmiştir fakat o dönemin şartlarını düşünürsek başka bir şansı var mıydı? Abdülhamit’in 33 sene süren denge siyasetini kaç yıl daha devam ettirebilirdi? Bu siyasetle imparatorluk kaç yıl daha yaşayabilirdi? Şunu açıkça söyleyebilirim ki eğer Osmanlı savaşa girmeseydi belki eğitimli bir genç kuşağını kaybetmeyebilirdi fakat devleti uyuşturan denge siyaseti kurtuluş savaşı gibi bir yeniden dirilişi yaratamazdı imparatorluk üzerine serpilen ölü toprağının altında yok olup giderdi.
İmparatorluk bu olumsuz şartlar dahilinde 1. Dünya savaşına girdi ve bu genç, dinamik ordu Çanakkale’de büyük bir tarih yazdı.Çanakkale savaşının öncesi, sonrası ve sonuçları açısından dünyada eşine çok az rastlanan savaşlardan biridir. Bu savaşın köklerini 19. yüzyıla kadar götürebiliriz. Milliyetçilik akımı hareketleriyle her geçen gün toprak kaybeden bir imparatorluk, tanzimat ve ıslahat fermanları ve devamında düyun-u umumiye ile çöken bir ekonomi, 1897 yılında kazanılan Yunan harbinin bile masada kaybedilmesi, 20. yüzyılda devletin yönetiminin değişmesi, meşrutiyetin ilanı, 1 yıl sonrasında 31 mart vakası, Abdülhamit’in tahttan indirilmesi, tarihe büyük bir hezimet olarak geçen Balkan savaşları, 1913 yılındaki Babıali baskını ve aynı yıl içindeki ordu devrimini düşünün. 100 yıldan fazla sürekli kaybeden imparatorluk 1914 yılında savaşa girdiğinde bu hale gelmişti. 2 yıl önce büyük hezimet yaşayan ve yeniden kurulan bir ordu Çanakkale’de büyük bir zafer kazandı. Bu bir mucize değil de nedir? Çanakkale savaşı bu açıdan değerlendirilmedikçe Çanakkale ruhunun içinde hangi duyguları barındırdığı tam olarak anlaşılamaz.
Çanakkale savaşı tarih sahnesinden silinmeye çalışılan bir milletin ”ben de bu sahnede varım” diye haykırışıdır. Bu haykırış kurtuluış savaşı ateşine de temel olmuştur. 1919 yılında Atatürk ve silah arkadaşları 4 yıl önce bu orduları yendiğini bilerek kendilerine ve milletine güvenmiştir. Atatürk 13 Kasım 1918’de İstanbul’a indiğinde Çanakkale ruhunun etkisiyle boğazdaki düşman gemilerine bakarak ”Geldikleri gibi giderler” demiştir. Atatürk’e bu sözü söyleten Çanakkale zaferidir. Çünkü o gün boğaza demirleyen gemilerin Çanakkale boğazının sularına gömüldüğüne tanık olmuştur. Böyle bir manzarayı, tarihi yaşamış bir komutanın bu sözü söylemesi pek tabiidir.
Çanakkale 100 yıldır devleti yiyip bitiren siyasetin ve bürokrasinin yerle bir edilmesidir. Savaşlarda siyaset olmaz. Savaş doğanın en temel doğal sonuçlarından biridir ve yalnız kendi kanunlarını uygular. Çanakkale’de islamcılık yoktur, tanzimatçılık yoktur, taassub yoktur, istibdat yönetimi yoktur. Sadece vatan, millet ve din aşkı vardır. Bu 3 manevi kuvvet zaferin anahtarı olmuştur. Yoksa Seyit Onbaşı’nın 276 kiloluk mermiyi kaldırmasını nasıl açıklayabiliriz? Eğer bu manevi kuvvet olmasaydı bu mümkün olabilir miydi?
Çanakkale Türk milletinin üç yüz yıllık geri çekilişinin, eziklik duygusunun son bulduğu yerdir. Dünyanın en güçlü askeri filolarına sahip devletlerinin Çanakkale boğazında sulara gömülmesi kuırtuluş savaşındaki psikolojik havanın temelidir. 1. Dünya savaşında Çanakkale zaferi olmasaydı hem Osmanlı’nın kaderi hem de kurtuluş savaşı için şartlar çok daha kötü durumda olabilirdi. Çünkü Çanakkale zaferi olmasaydı Mustafa Kemal gibi bir askeri deha tarih sanesine daha geç çıkacak, belki de hiç çıkmayacaktı. Osmanlı 1918 den önce çok daha rahat bir şekilde parçalanacaktı.
Çanakkale savaşının gözden kaçırılan fakat en önemli sonuçlarından birisi orduda ve milletin duygularında dinamizm getirmesidir. 1913 yılında gençleştirilen ordu çok değil sadece 2 yıl sonra 20. Yüzyılın ern büyük askeri zaferlerinden birini başarmıştır. Bu yüzden diyebiliriz ki Çanakkale Osmanlı’nın son döneminde yetişen donanımlı, milliyetçi askerlerin ve ordunun başarısıdır. Cumhuriyeti ilan edenler de bu genç ve dinamik kadrodur.
Çanakkale savaşının sonuçları arasında bizi en çok olumsuz etkileyen durum okumuş ve eğitimli bir genç kuşağın kaybıdır. Cumhuriyet’in ilanından sonra yetişmiş, nitelikli insanların eksikliği çok hissedilmiş , devrimlerin hayata geçirilmesi daha zor olmuştur. Bu açıdan değerlendirdiğimizde Çanakkale’nin bir savaştan öte bir milletin geleceğini hiçe saydığı bir savaş olduğunu anlayabiliriz. Tarihte çok az millet bu kadar büyük boyutta var olma mücadelesi verdiği bir savaşın içine girmiştir
Türk ve dünya tarihine damgası vuran bir zaferin önemini kendi milletinden çok yabancıların bilmesi bir millet için utanılacak bir durumdur. 100 yıl geçmesine rağmen hala çocuklarımıza Çanakkale savaşını öğretemediysek bu bizim ayıbımızdır. Şu kişinin ya da bu kişinin ayıbı değildir milletin ayıbıdır. Bir japon mağlubiyetinden bile çocuklarına ders çıkarırken bizim kendi zaferimizden çocuklarımıza ders çıkaramayışımız başka hangi sıfatla ifade edilebilir?
Hurafelerle, evliya masallarıyla maneviyat olmaz bu şekilde bilinç yaratılmaz. Bu gençleri aptallaştırmaktan başka bir şey değildir. Bir Türk genci Çanakkaleyi evliyaların zaferi olarak değil milletinin zaferi olarak öğrenmelidir. Ancak bu sayede sağlıklı ve tarih bilinci yerleşmiş kuşaklar yetiştirilebilir. Eğer bugün bunu başaramazsak gelecekte Çanakkale savaşının ismini dahi unutacaktır. Şimdi bile 18 mart’ın ”deniz zaferi” olduğunu savaşın karada devam ettiğini bilmeyen yüz binlerce genç vardır. Hayır yoktur diyebilir misiniz? Ezberci tarih anlatımından bir an önce kurtulmalı ve özellikle içinde bulunduğumuz şartlarda Çanakkale zaferini ve ruhunu çocuklarımıza anlatmalıyız. Bu önce tarihe sonra kendimize karşı bir sorumluluktur. Kimse bu sorumluluktan kaçamaz. Tarih geçmişini unutan milletleri affetmez ve geçmişini unutan milletlerin özgür yaşama hakkı yoktur.
TIBBİYELİ HİKMET

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest