Tarih

”Atatürk’ün Cenaze Namazı Kılınmadı” Yalanı

BU YAZIYA PUAN VER

2
 
 
Atatürk konusunda nefretten gözü kör olanlar ölüsüyle bile uğraşmaktan geri durmuyorlar.  Her gün yeni bir yalan her gün yeni bir uydurma… Tarihi açıdan hiçbir ilmi değeri olmayan konuları ısıtıp ısıtıp millete sunuyorlar. Ne oldukları belli olmayan, tarih bilimine zerre kadar katkısı olmayan bu adamların amacı tarihe ve topluma hizmet etmek değil belli güçlerin propagandasını yapmaktır
Son zamanlarda sürekli Atatürk’ün cenaze namazı üzerinde çok dedikodu yapıldığını görüyorum. Bazı sivri zekalılar ‘’Atatürk’ün cenaze namazı kılınmadı’’ bazıları ise ‘’ öylesine bir şeyler kılındı işte’’ iddiasını ortaya atmaktadır. Akıllarınca ‘’Atatürk’ün cenaze namazı kılınmadı çünkü din düşmanıydı’’  propagandası yapacaklar. Tarihten haberi olmayan bu insanlar dinden de bir şey bilmiyor. Çünkü bir insanın cenaze namazının sorumluluğu vefat eden kişiye değil onun yakınlarına aittir. Yani cenaze namazı ile vefat eden kişi arasında bir yükümlülük yoktur.  Anlamanız için bir örnekle açıklayım. Anneniz ya da babanız ateist olsa  ‘’babam ateistti’’ diyip cenaze namazını kılmadan mı defnedersiniz? Bunu yaparsanız suç kime aittir? İnsanlar sizi mi ayıplar yoksa anneniz ya da babanızı mı?
 1
Akşam Postası 10 Kasım 1938
1
Kurun 10 Kasım 1938
Konunun dini boyutu anlaşıldığına göre Atatürk’ün ölümü sonrasından cenaze namazına kadar geçen süreyi  kronolojik olarak takip edelim. Eğer öldüğü günden cenaze namazına kadar geçen sürede yaşananları bilmezsek  cenaze namazının neden ölümünden 9 gün sonra kılındığını, neden camide kılındığını anlayamayız. Şimdi kronolojik olarak yaşananları takip edelim
11 KASIM 1938
11 Kasım 1938’de cenaze töreninden önce Atatürk’ün naaşı, tahnit  edildi. Doktorlar, Atatürk’ün “tedfin” (gömme) töreni yapılıncaya kadar naaşının muhafaza edilebilmesi için tahnit yapılmasına karar verdiler. Tahniti, Gülhane Tıp Akademisi Patoloji kürsüsünden Prof. Dr. Lütfi Aksu yaptı. Doktorlar, tahnit işlemi için bir rapor düzenlediler.
Tahnit, işleminde cesedin iç organları çıkarılmadı, vücut bütünlüğü bozulmadı. Cesede hiç dokunulmadan, damarlara formal solusyonu, asit fenik maddeleri enjekte edilerek tahnit yapıldı
1
Ulus 11 Kasım 1938
12 KASIM 1938
12 Kasım 1938 günü öğleden önce, Başbakan Bayar başkanlığında yeni hükümet üyeleri, Pembe Köşk’e giderek Cumhurbaşkanı İnönü’ye kendilerine karşı gösterdiği güvenden ötürü teşekkür ettiler. Aynı gün saat 16.00’da hükümet, Başbakanlık binasında Cumhurbaşkanı İnönü başkanlığında ilk toplantısını yaptı. Hükümetin ilk toplantısında cenaze töreni ile ilgili hazırlıklar, alınacak önlemler değerlendirildi. Ankara’da düzenlenecek cenaze töreninin 21 Kasım 1938 günü yapılması kararlaştırıldı
1
Cumhuriyet 12 Kasım 1938
13 KASIM 1938
13 Kasım 1938 günü cenaze töreni ile ilgili ilk genelgeler askeri ve sivil bürokrasiye gönderildi. İçişleri Bakanlığı gönderdiği genelgede “tedfin” (gömme) töreninin 21 Kasım 1938 günü Ankara’da yapılacağını, tören ile ilgili ayrıntıların daha sonra iletileceğini, vilayetlerin yapacağı hazırlıkları bildirdi
22
Cumhuriyet 13 Kasım 1938
14 KASIM 1938
14 Kasım 1938’de Hükümet, Atatürk’ün Cenaze Töreni için yapılacak sarfiyat hakkında kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sundu. Kanun tasarısında hükümet, Atatürk’ün naaşının Ankara’ya nakli, Ankara’daki cenaze töreni, buraya gelecek olan askeri kıtaların nakli ve iskân masraflarının yanında, tören için ülkeye gelecek yabancı konukların misafir edilmeleri için yapılacak masraflar için Ziraat Bankası’ndan 500 bin liralık kredi açılmasını istiyordu. Atatürk’ün cenaze programı için yapılacak harcamalara ilişkin kanun mecliste kabul edildi.
333
Cumhuriyet 14 Kasım 1938
15  KASIM 1938
15 Kasım 1938 günü Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği parti teşkilatlarına bir genelge yayınladı. On beş maddeden oluşan genelgede, heykel ve büstlerin ne şekilde süsleneceğinden, söylenecek nutuklara, marşlara ve hatta çiçeklere kadar törende yapılması gereken hususlar sıralandı
44
Cumhuriyet 15 Kasım 1938
16 KASIM 1938
16 Kasım 1938 gününden itibaren Dolmabahçe Sarayı Merasim Salonunda Atatürk’ün katafalkının belirlenen protokol sıralamasına göre üç gün boyunca ziyarete açıldı Yüksek rütbeli altı subay, 16 Kasım sabahından 19 Kasım sabahına kadar nöbet bekledi
3333
Cumhuriyet 16 Kasım 1938
17 KASIM 1938
17 Kasım 1938 günü saat 20.00’den sonra yüz binden fazla insanın akın etmesi ile meydana gelen izdiham sonucu Dolmabahçe Sarayında çoğunluğu kadın 11 kişi ezilerek öldü. 40’dan fazla yaralı vardı. Gazeteler, olayla ilgili olarak yalnızca hükümetin gönderdiği resmi  tebliği yayınladılar
2222
Cumhuriyet Gazetesi, 19 Kasım 1938
Bu tebliğin dışında olayla ilgili başka bir haber ya da yorum yayınlayamadılar.   Ölenlerin isimleri şöyledir:
1) “Deniz Yolları İşletmesi Müdürü Raufi Manyas’ın kızı Bilun (16 yaşında)
2)İstiklal Caddesi 236 numarada oturan Anna (58 yaşında)
3)İstiklal Caddesi’nde Yıldırım Apartmanında oturan Bayan Roya Koşnir,
4)Roya Koşnir’in kızı Bela Koşnir,
5)Bakırköy’den Aşçı Hatice (55 yaşında)
6) Kurtuluş ’tan Sütçü Diyamendi (40 yaşında),
7) Topkapı Arpaemini Yokuşu Sokağında oturan Abdülhamit (50 yaşında)
8)Aksaray’da Laleli Caddesinde oturan Bayan Kevser Mehmet (35 yaşında)
9)Tarlabaşı 19 Numara’da oturan Satenik Ohannes (35 yaşında)
10) Saint Benoit Lisesi Öğrencisi Paul Kuto (15 yaşında)
11)Beyoğlu Lüksemburg Otelinde kalan Belçikalı Leon
11111
17 Kasım 1938 Akşam Gazetesi
18 KASIM 1938
Dolmabahçe Sarayında meydana gelen izdihama rağmen 18 Kasım 1938 günü de katafalk ziyaretine devam edildi. Ulus Gazetesine göre, gece yarısından sonra saraya giremeyen halk evine dönmedi, 10.000 kişi geceyi sokakta geçirdi. Katafalkın önünden İstanbulluların geçişi tüm gün sürdü ve 18 Kasım 1938 günü saat 24.00’de üç gün süren ziyaret sona erdirildi.
39
18 Kasım 1938 Ulus Gazetesi
333344
Cumhuriyet 18 Kasım 1938
Atatürk’ün ölümünden cenaze namazının  kılındığı 19 Kasım 1938’e kadar geçen süre kısaca böyledir. 11 Kasım da tahnit edilmiş, 12-15 Kasım arasında cenaze töreniyle ilgili görüşmeler yapılıp kararlar alınmış, 16 Kasım’da halkın ziyaretine açılmış, 17 Kasım da 11 kişi izdihamdan hayatını kaybetmiş, 18 Kasımda  cenaze halkın ziyaretine kapatılmıştır.  Bu sürece bakınca her şeyin önceden kararlaştırıldığını görüyoruz. Cenaze töreninin ne zaman yapılacağından, Ankara’ya ne zaman nakil yapılacağına kadar  her şey bellidir. Atatürk’ün naaşı neden beklemiş diyenlere sanırım bu cevap olmuştur. Atatürk gibi büyük liderlerin cenazeleri bir günde olmaz. Bunu diyenlere Fatih’in cesedinin 19 gün bekletildiğini hatırlatırım. Hem de oğullarının taht kavgası yüzünden unutulduğu için 19 gün beklemiştir. Sonunda ceset kokunca  hatırlanmış ve toprağa verilmiştir.
Atatürk’ün cenaze namazının camide mi yoksa sarayda mı kılınacağı konusu tartışılmıştır. Hükümet cenaze namazının amacından saptırabileceği endişesiyle namazın camide kılınmasına pek sıcak bakmamıştır. Bunun  üzerine bir de  11 kişinin izdihamdan hayatını kaybetmesi sonucunda hükümet cenaze namazının Dolmabahçe sarayında kılınmasına karar vermiştir Cenaze namazı tartışmasını, cenaze töreninin güvenliğinden sorumlu olan Orgeneral Fahrettin Altay, şöyle anlatmaktadır:
“Programa göre cenaze İstanbul’dan alınacak, Ankara’ya gönderilecekti. Ankara’ya sordum: ‘Cenaze namazı İstanbul’da mı yoksa Ankara ‘da mı kılınacak?’ Akşama kadar bir cevap alamadığım için akşam  tekrar sordurdum. ‘Yarın sabah Başbakan Celal Bey, oraya gelecek. Görüşürsünüz’ cevabını aldığım vakit hayret ettim. Acaba bunda görüşecek ne vardı? Ertesi sabah Bayar, geldi. Dolmabahçe Sarayında görüştük. Cenaze namazı konusunda düşünceleri, istanbul’da veya Ankara’da cenaze namazı esnasında bazı dini olaylar meydana gelmesinden laik hükümet çekiniyordu. Kendilerine ben: ‘Bir şey olacağını sanmam. Bu gelenek olmuş bir dini vecibedir., namaz kılınmazsa bu millet elli sene sonra, yüz sene sonra mezardan çıkarır, namazını kılar. Onun için namaz kılınmayacaksa, beni vazifemden affetmenizi rica ederim’ dedim” (Fahrettin Altay, On Yıl Savaş ve Sonrası, İnsel Yayınevi, İstanbul, 1970, s.501-502)
Orgeneral Fahrettin Altay ile cenaze namazı konusundaki görüşmeyi Celal Bayar ise şöyle anlatmaktadır:
 “Benim babadan kalma hocalığım da var ya… Cenaze namazının camide kılınmaması halinde istifa edeceğini söyleyen Altay’a, bunun farz değil farz-ı kifaye olduğunu anlattım. Cenaze kaldırılmadan önce namazın kılınmasının şeriata aykırı olmadığını, yani dini hükümlere aykırılık bulunmadığını izah ettim. Böylece Dolmabahçe Sarayında Vakıflar Müdürü tarafından Atatürk’ün cenaze namazı kıldırıldı.” (Mehmet Barlas, “Celal Bayar’ın Anıları,” Günaydın Gazetesi, 9 Nisan 1976, s.7)
 
 Gazeteci Asım Us da, cenaze namazı konusunda yaşanan tartışmayı günlüğüne şu şekilde not etmiştir:
“Atatürk din hususunda (laik) idi, yani devlet işleri ile din ve vicdan işlerini tamamıyla birbirinden ayırmıştı. Atatürk (laik) olduğu için cenaze namazını da, resmi merasim dışında olarak kendi ailesi kıldıracaktır. Hükümet’in bu husus ile alakası bulunmayacaktır.”
19 Kasım 1938 günü saat 08.10’da, salonun ortasındaki büyük avizenin altına konmuş iki masa üzerine tabut yerleştirildi; ve cenaze namazına başlandı.  İmamlık görevini Şerafettin Yaltkaya, müezzinlikleri de Hafız Yaşar ve Hafız İsmail yaptılar.  Tekbir, Türkçe verildi
Cenaze namazını Enver Behnan Şapolyo  şu şekilde anlatmaktadır:
”…Cenazeye Fahrettin Paşa kumanda ediyordu, içeride merasim başlarken, kardeşinin arzusu üzerine, büyük ölünün içeride cenaze namazı kılındı . Hafızlar tarafından Türkçe tekbir getirildi. Muayeed salonu bu güzel sesli hafızların tekbirleriyle inliyor, sarayın bütün ıssız odalarını dolduruyordu. Cenaze namazını İslam Tetkikleri Enstitüsü Profesörü Şerafettin Yaltkaya kıldırdı. Bu zaman etraftan toplar atılmaya başlandı. Sokaklar insan almıyordu. Bütün apartman pencereleri başla doluydu. Aynı zamanda bir Türk hava filosu da sarayın üstünden uçuyordu. 8.18’de tabut merdivenlerden ağır ağır iniyordu. On iki general, abanozdan yapılmış olan tabutu 8.21’de top arabasına koydular. Bu top arabasına üç çift siyah kadana koşulmuştu. Fahrettin Altay, atlas bayrağı tabutun üstüne serdi…” (Enver Behnan Şapolyo ,Atatürk’ün Hayatı, s. 381)
Tarihçi yazar Cemal Kutay ise Atatürk’ün cenaze namazı hakkında şu bilgileri vermektedir:
”Hemşiresi Makbule Atadan Hanımefendi cenaze namazının nerede kılınacağını genel sekreteri Hasan Rıza’dan sormuştu. Cenazenin bir camiye götürülmesinin dinen şart olup olmadığını, devrin büyük din alimlerinden, İlahiyat Fakültesi İslam Dini Felsefesi Ordinaryüs Profesörü Mehmet Şerafettin Yaltkaya’dan sorulmuş, böyle bir şer-i zorunluluk olmadığı fakat bir kerede Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçiden sorulmasını istemişti. Rıfat Hoca, Yaltkaya’nın kanaatini tasvip ederken: ”O’nun cenaze namazı tertemiz hale getirdiği bütün vatanda bu farızanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir.” demişti. Cenaze namazı resmi tören başlamadan saat 8’i 10 geçe, salonun ortasındaki büyük avizenin altına konmuş iki masa üzerine tabutun yerleştirilmesinden sonra kılındı. İmamlığı, Rıfat Börekçinin 1942’de ölümünden sonra Diyanet İşleri Başkanlığına getirilecek olan ve bu hizmeti ölümüne kadar ifa edecek olan Ord. Prof. Mehmet Şerafettin Yaltkaya Hoca yaptı…” (Cemal Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, s.190)
Uzun yıllar Atatürk’ün özel hafızlığını ve cenaze namazının müezzinliğini yapan Hafız Yaşar Okur anılarında cenaze namazını şu şekilde anlatmaktadır:
‘’Dolmabahçe Sarayı’nda cümle kapısının önüne geldiğimde top arabasının durmakta olduğunu gördüm. İçeriye girerek yâver beylerin odasına gittim. Saat dokuza çeyrek kala sarayın büyük kapısı açıldı. Kumandan paşalar, vekiller, mebuslar kafile kafile gelmekte iken bu sırada Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya, otomobilin içinden, başında sarığı olduğu halde çıktı. Hemen karşıladım. Muhafız bölüğü kumandanı beyin odasına aldım. Alt salonda bir faaliyet başladı. Ata’mın cenaze namazının nasıl kılınacağını bir kâğıdın üzerine yazmış, bana verdi. Biraz sonra Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya ile harem salonunun kapısına gittiğimiz zaman, orta yerde, mermer masanın üzerinde ipekli şanlı sancağımıza sarılmış aziz Ata’mızın sandukasını gördüm. Baş ve ayak ucunda kumandan paşalar büyük resmi üniformalarıyla ihtiram mevkiinde kemâl-i tazimle görülmedeydi. Biraz sonra namaza başlamak üzere kalabalık bir cemaatle Saray’ın salonunda Diyanet Reisi Şerefeddin Yaltkaya, Ata’nın sandukasının başına geçti ve ben de arkasında durmakta idim. Şerefeddin Yaltkaya’nın işareti üzerine, yükses sesle namaza başlamak üzere iken Allah için namaza / Meyyit için duaya / Uyun imama ey hâzirun diye seslendim. Diyanet Reisi yüksek sesle Tanrı uludur diye namaza başladı ve ben de tekbirleri alarak yaşlı gözlerimle sevgili Ata’ma son vazifemi yerine getirdim. Namazdan sonra kumandan paşalar büyük bir saygıyla Ata’nın sandukasını elleri ve başları üzerine alıp top arabasının üzerine koydular.’’(Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti Şefi Binbaşı Hafız Yaşar Okur’un Anıları, sah:124)
Atatürk’ün cenazesi sadece yurt içinde değil yurt dışında da büyük yankı bulmuştur. . İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir Percy Loraine İngiliz Dışişleri Bakanlığına gönderdiği raporda, Atatürk’ün cenaze töreni hakkında şunları yazmıştır:
“Türkiye ‘de Batı anlamında devlet cenaze töreni geleneği yoktur; fakat Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu için oldukça parlak bir tören yapılmayacağı akıldan geçmezdi. Bilakis Türk Hükümeti, bu günü en ciddi ve en parlak bir gün haline getirmek için elden gelen gayreti esirgemedi. Batı’da uygulanan usul, dini kısımları adapte edilerek veya değiştirilerek büyük ölçüde tatbik edildi. En titiz arajmanlar, pek ala bir şekilde yerine getirildi ve törenler münasip ve layık bir şekilde yapıldı.”( Salahi Sonyel, “İngiliz Belgelerinin Işığı Altında Atatürk’ün Son Günleri,” Belleten Cilt XXV)
Bugün hala utanmadan sıkılmadan ‘’Atatürk’ün cenaze namazı kılınmadı’’  ya da ‘’ öylesine bir şeyler kılındı işte’’  diyenler hem tarih hem de İslam karşısında suçludur. Atatürk ateist olsaydı bile cenaze namazının kendisiyle alakası yoktur. Yazının başında da dediğim gibi cenaze namazından vefat eden kişi değil yakınları sorumludur.  Buradan yola çıkıp Atatürk’e din düşmanı demek çok saçma bir iddiadır.  Bu kadar açık gerçekleri bile yok saymaya çalışmak bilgi çağında yaşadığımız şu dönemde hem saçmadır hem de boş bir çabadır
TIBBIYELİ HİKMET

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest