Tarih

Atatürk'ün Ölümü Sonrası Türk Milletinin Yaşadığı Matem

BU YAZIYA PUAN VER

2222
Ulu önder Atatürk’ü kaybetmenin acısını her 10 Kasım’da biraz daha derinden yaşıyoruz. Kurtuluş savaşının baş komutanı, Türk milletini boğmak isteyen emperyalizme boyun eğdiren 20. yüzyılın en büyük devrimcisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk 10 Kasım 1938’de aramızdan ayrıldı. Vefat ettiğinde arkasında 15 yıllık yepyeni bir Cumhuriyet ve yüzünü batıya dönmüş, çağdaşlığa koşan bir millet bıraktı. Hayatı boyunca milletinin gelişmesi, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkması için mücadele etti ve milletine her zaman aklı, bilimi rehber gösterdi.
Atatürk’ün hayatta olduğu, Cumhuriyet’in ilk 15 yılında büyük devrimler gerçekleştirildi. 15 yılda yüzyıllar boyunca sultanların boyunduruğu altında yaşayan bir ümmetten, çağdaş, birey olma bilincini yavaş yavaş  kazanmaya başlayan bir millet meydana geldi. Bu büyük dönüşümdeki en büyük etken şüphesiz Atatürk’ün karizmatik kişiliğinin halk üzerindeki etkisidir. Kurtuluş savaşının başladığı günden, öldüğüne güne kadar halkı, karizmatik kişiliğinin çevresinde toplamayı başardı ve bu sayede 15 yıl gibi çok kısa bir sürede 100 yılda başarılamayacak işlere imza attı.
10 Kasım 1938 Türk milleti için yeni bir dönemin başlangıcıydı. 15 yıl süren büyük bir liderin önderliğindeki çağdaşlaşma hareketi yarım mı kalacaktı yoksa devam mı edecekti? Öldüğü gün halk, babasını kaybetmiş gibi ağladı. Çünkü yıllardır kendilerini koruyan, değer veren, düşmandan kurtaran milletin babası artık yoktu. Artık kim millete liderlik yapacaktı? Kim yüzyıllardır sultanların aşağıladığı Türk milletine sahip çıkacaktı? 10 Kasım günü koskoca bir millet kendisini yetim hissediyordu.
Bu yazımda Atatürk’ün ölümünden sonra milletin yaşadığı duyguları anlatacağım. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen biz bile sanki o günü yaşamış gibi acı çekiyorsak bir de 10 Kasım 1938 günü milletin yaşadığı acıyı düşünün.. Okurken bir milletin nasıl yetim kalma duygusunu çok derinden yaşadığına şahit olacaksınız. İşte Atatürk’ün vefatı ve sonrasında Türk milletinin yaşadığı büyük matem
Atatürk’ün ölümü, 10 Kasım’da öğleden sonra hükümet tarafından açıklandı. Açıklamada Atatürk’ün öldüğü fakat Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet yaşayacağı, onun ilkelerine sonuna kadar sahip çıkılacağı, ulu önderin Türk milletinin kalbinde sonsuza kadar yaşayacağı vurgulanıyordu.
Milletin yaşadığı acının tarifi mümkün değildi. Ölümünün ardından Dolmabahçe sarayının çatısındaki Cumhurbaşkanlığı sancağı yarıya indirildi. Saat 11:25 i gösterdiğinde ülkedeki tüm bayraklar yarıya indirildi.O tarihte Kabataş lisesinde öğrenci olan Prof. Nezih Eldem, öğrencilerin bayrakların yarıya indirildiğini gördükten sonra Atatürk’ün öldüğünü anladığını ve hüngür hüngür dövünerek yerlere yatarak ağladığını anlatır. Bu küçük örnek bile milletin yaşadığı acının boyutunu tahmin etmek için yeterlidir.
10 Kasım günü Türkiye’de olan  Prof. Wolfram Eberhard, Atatürk’ün ölümünden sonra milletin yaşadığı acıyı şöyle anlatmaktadır:
“Dün öğleden sonra on iki buçuğa doğru Atatürk’ün öldüğünü bildiren haber her yerde işitiliyordu. Muazzam bir şok yaratılmıştı. Ve sessizlik her tarafı kaplamıştı. Çocukların yanı sıra, yetişkin erkekler ve kadınlar ağlıyordu. Keder çok yaygındı ve böyle bir şey başka hiçbir ülkede görülmemişti.” (Norman Itzkowitz, Ölümsüz Atatürk, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1998, s.441)
Atatürk biyografisinin yazarı Lord Kinross’ta 10 Kasım gününü şöyle anlatmıştır:
“Çocuklar başlarındaki fiyonkları, kurdeleleri çıkardılar. Sokaklarda kadınlar ağlaşıyor, Ata’nın siyah tüllere bürünmüş resimleri önünde dua ediyorlardı” (Lord Kınross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1994, s.574)
Öğleden sonra Ankara radyosu, Atatürk’ün ölümünü yurda duyurdu. Haberi veren spiker ağlıyordu.  Ayrıca ölüm haberi Almanca, Arapça, Bulgarca, Farsça, Fransızca, Hırvatça, İngilizce, İtalyanca, Macarca, Rusça, Sırpça ve Yunanca olmak üzere 11 ayrı dilde dünyaya duyuruldu. Memleketin her köşesi yas tutuyordu. İstanbul’daki tiyatrolar ve sinemalar bugün kapalı olduğunu duyuran afişler astı. Eğlence mekanları kapatıldı, konserler iptal edildi. Hatta kahvehaneler bile kapatıldı. Çünkü Türk milleti atasını kaybetmişti (İsmet Bozdağ, Bir Çağın Perde Arkası Kervan Yayınları, İstanbul, 1972, s.212 Ulus Gazetesi, 11 Kasım 1938, Akşam Gazetesi, 11 Kasım 1938)
Milletin, Atatürk’ün vefatından dolayı yaşadığı acı, ilginç teklifleri de gündeme getirmiştir. Bu teliflerden en çarpıcı olanı Ankara belediye meclisinin, Ankara’nın isminin ”Atatürk” olarak değiştirilmesi teklifidir. Meclis üyesi Hayrullah Özbudun’un yaptığı teklifte şunları söylemiştir :
“Ecelin bizden ayırdığı Büyük Şef ve Ulu dahi hakkında memleketin duyduğu teessür ve acı o kadar büyük ve derindir ki burada bunun tafsiline imkân yoktur. Şehrimiz namına arkadaşlarımızın söyledikleri hitabelere ilâve edecek bir söz söylemek kudretini kendimde göremiyorum. Yalnız düşündüğüm bir noktayı da işaretten çekinmeyeceğim. Büyük Atatürk inkılâbını Ankaramızda yapmıştır. Bütün memleket için terakki ve inkılâp hatvelerini Ankarada atmış ve yüksek ve ebedi fikirlerini Ankara’dan dünyaya yaymış bulunmaktadır. Bu itibar ile Ankara’nın Atatürk inkılâbında büyük rolü vardır. Ankara kendisine nasip olan bugünleri unutmayacak ve memleketin kurtarıcı ve yaratıcısını sinesinde ebede kadar muhafaza edecektir. Bu itibarla Ankara’mıza Atatürk adının verilmesi muvafık olacaktır. Riyaset Makamının bu teklif alâkalı yüksek makamlara Ankara şehri mümessilleri namına arzetmesini teklif ediyorum” (Ulus 16.11.1938)
Hayrullah beyden sonra söz alan Makbule Naci Eldeniz de Atatürk’ün naaşının olduğu yerde her gün sabaha kadar meşale yakılmasını teklif etmiştir. Her iki teklif de kabul edilmiştir
Atatürk’ün anısını yaşatmak için teklif edilen tek şey Ankara’nın isminin Atatürk olarak değiştirilmesi değildir. Diğer teklifler şunlardır :
Atatürk’ün ölümünden sonra Ankara’da bir daha milletvekili seçimi yapılmaması
Her meclis oturumunda vekillerin ayağa kalkarak isminin okunması
Paraların üstündeki Atatürk resminin kalıcı olması
Ankara üniversitesinin isminin Atatürk üniversitesi olarak değiştirilmesi
Her ilde bir okula Atatürk isminin verilmesi
Her ilde Atatürk adını taşıyan örnek köyler meydana getirilmesi
Okul kitaplarına gençliğe hitabenin konulması
Her vilayette bir Atatürk heykeli yapılması
Posta idaresinin her yıl matem pulları basması
Çankaya köşkünün müze haline getirilmesi ( Tan 16.11.1938)
Bugün için bazı teklifler aşırı olsa da o günün şartlarında düşünürsek bu istekler normal karşılanabilir. Çünkü bugün bile onu görmeyenlerin nasıl acı yaşadığı ortadayken, o dönemin insanlarının yaşadığı acının boyutunu tahmin etmek imkansızdır.
Atatürk’ün Ankara’daki cenaze töreninden önce Ankara’da özellikle üniversite öğrencileri Atatürk’ü anmak için büyük toplantılar düzenlemişlerdir.  Dil- Tarih- Coğrafya fakültesinin düzenlediği Atatürk’ü anma toplantısında öğrenciler Atatürk hakkında konuşmalar yapmışlardır.
333
Cumhuriyet 14 Kasım 1938
Yapılan konuşmalardan bazı örnekler vermek gerekirse: Hakkı Savuran adlı bir kişi şunları söylemiştir:
“Yaslı Atatürk çocukları, inanmıyoruz, gözlerimizle görüyoruz, kulaklarımızla işitiyoruz, kafamızla düşünebiliyoruz. Fakat inanmıyoruz. Atatürk’ün ölümüne inanamıyoruz Koca Tanrı Atam’ı kıskandın mı?.. Yeni bir âlem, yeni bir tabiat, yeni bir insanlık yaratan Atam’ı çekemedin mi? Tanrım…On yedi milyon canını vermeye hazırken, O’nun canını almakta neden ısrar ettin. Neden on yedi milyon can yerine bir canı tercih ettin? Evet biliyoruz… Biliyoruz. O can, on yedi milyondan canlı, o can yedi milyondan kıymetli idi…Güneş doğar ve batar diyorlar…Güneş doğdu ve batmadı. On yedi milyon güneşini, ayını ve yıldızını dünya durdukça yakacak diyoruz ve işte bunun için inanmıyoruz. Gözlerimizle görsek de, kulaklarımızla işitsek de Atam senin öldüğüne inanmıyoruz. inanmayacağız… ”(Ulus 16.11.1938)

Şevket Kutkan adlı bir öğrenci de Atatürk hakkında şunları söylemiştir:
“Tarihi, geniş ve kızıl bir pelerin gibi arkasından sürükleyen büyük kumandan ve büyük adam öldü. Asırlar içinde bir kere yetişen müstesna beyin durdu. Ve Allahın yeryüzündeki en büyük oğlu sustu. isa’nın çanları, Muhammed’in ezanları, hiçbir din farkı gözetmeksizin, bütün başları bu mukaddes ve büyük ölünün huzurunda eğilmiye davet ediyor: Ağla kardeşim, ağla bacım, ağla Mustafa Kemaller doğuran ana, ağla!… Türklük tek bir baş gibi…Bu başın içinde son darbesini vuran ve kırılan bir çanın uğultusu var: Türk ağlıyor, Hintli ağlıyor, Çinli ağlıyor   (Ulus 16.11.1938)
Ziraat Enstitüsü adına konuşan Tanrıverdi Gökçay ise şunları söylemiştir:
“…Gençler, benliğimizden kopan bir hamle ile haykıralım: Atatürk! Sen bizde, biz Senin eşsiz eserinde ilelebet yaşıyacağız.”(Ulus 17.11.1938)
Hukuk Fakültesi adına Yılmaz Develi de şunları söylemiştir:
“… O öldüyse, eseri vardır, biz varız. Ata’m …Sen müsterih uyu,…Senin bize emanet ettiğin mukaddes dâvayı her zaman yaşatacağız vehaykıracağız.: yerler çökse, gökler yıkılsa, Sen hür doğdun, hür yaşıyacaksıney aziz Türk!…”(Ulus 17.11.1938)
Gazi terbiye Enstitüsü’nden Arkın şunları söylemiştir:
“ …Ey Türk gençliği; gözlerini sil ve kaldır başını. Sana ağlamak değil and içmek; eğilmek değil, yükselmek yaraşıyor. Bugün ardından ağladığın Ata’n kendisini senin kalbine, senin toprağına, senin bayrağına gömdü, muazzam eserini de sana bıraktı…Damarlarındaki asil kanda mevcut olan kuvvet, o toprağı yeşertmeli, ve o bayrağı asırlarca dalgalandırmalıdır….”(Ulus 17.11.1938)
Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi’nden Reşat Oğuz şunları söylemiştir:
“ Yüreklerimizde, bize verdiğin yurt aşkı, vazife aşkı, istemekle vermek de kucak kucağa yaşadıkça ve cumhuriyet yolumuzda ebedî bir meşale gibi yandıkça, türkün adı ölmez, ve türk vatanı bölünmez bir bütün olarak kalacaktır. Hürriyet, istiklâl, cumhuriyet ve inkılâp bekçiliğinde süngülerimiz ormanlaşacak, ve kanlarımız tufanlaşacaktır…” (Ulus 17.11.1938)
Üniversite öğrencilerin bu konuşmaları, Atatürk’ün vefatının milleti nasıl derinden etkilediğini, nasıl hüzne boğduğunu açıkça göstermektedir.
Atatürk’e karşı duyulan sevgi bazı istenmeyen olayların da yaşanmasına neden olmuştur. 17 Kasım’da Atatürk’ün naaşını görmek için Dolmabahçe’ye akın eden halkın kalabalığından dolayı izdiham yaşanmış, çıkan izdihamda 11 kişi ezilerek hayatını kaybetmiştir.
2222
Cumhuriyet Gazetesi, 19 Kasım 1938
Atatürk’ün ölümü dünyada da büyük yankı uyandırmıştır. 20 Kasım’da Ankara’ya naaşı getirildikten 1 gün sonra gerçekleştirilen cenaze törenine , Afganistan, Arnavutluk, Almanya, Belçika, Bulgaristan, Çin, Danimarka, Mısır, İspanya, Estonya, ABD, Finlandiya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Norveç, Hollanda, Polonya, Romanya, İsveç, İsviçre, Suriye, Çekoslovakya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Milletler Cemiyeti’nin, Fransız Suriye manda idaresinin ve Duyunu Umumiye’nin temsilcileri katılmıştır.
Atatürk’ün cenazesi için Ankara’ya gelenler arasında biri vardır ki diğerlerinden çok farklıdır. Bu kişi Çanakkale’de Atatütrk’e karşı savaşan İngiliz mareşal William Birdwood’tur. Mareşal o tarihte 73 yaşında olduğu için yürüyemeyecek durumdadır.Bu yüzden bir koltukla halk evinin etnografya müzesine bakan balkonuna getirilmiştir. Atatürk’ün naaşı Etnografya müzesine götürülürken halk evinin önünden geçtiği sırada ayakta bile zor duran Mareşal, bastonuna dayanarak tek ayağı üstünde ayağa kalkmış ve Atatürk’ün cenazesini selamlamıştır.
1
Feld Mareşal Baron William Birdwood, Halkevi balkonunda ayakta.
3333
Cenaze Törenini izlemeye gelen Mareşal Lord Birdwood Halkevi balkonunda, Ankara. (21 Kasım 1938)
222
Feld Mareşal Baron William Birdwood, Halkevi balkonunda ayakta.
Düşünün… Düşmanının bile yürüyecek durumda olmamasına rağmen Ankara’ya gelerek ayakta selam verdiği bir lider. Sizce bu saygı dünyada kaç kişiye nasip olmuştur?
Atatürk’ün ölümü bugün nasıl hala bizi derin hüzne boğuyorsa o gün de millet aynı hüznü hatta daha fazlasını yaşamıştır. İnsanlar günlerce yas tutmuş, cenazesindeki izdihamdan dolayı 11 kişi ölmüş, hatırasını yaşatmak için herkes bir öneride bulunmuş, hatta Çanakkale’de savaştığı İngiliz Mareşali bile saygı duruşunda bulunmuştur. Bu kadar büyük saygının nedeni onun 20. yüzyıla damgasını vurmasıdır. Başarılarıyla, gerçekleştirdiği devrimlerle, zekasıyla, kişiliğiyle dünyanın saygısını kazanarak ismini altın harflerle tarihe yazdırmıştır ve kim ne derse desin bu gerçek değişmeyecektir
TIBBIYELİ HİKMET

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest