Tarih

Harf Devrimi, Osmanlı Devleti’nin de Hayaliydi

BU YAZIYA PUAN VER

Atatürk düşmanlarının zaman zaman gündeme getirdiği konulardan biri harf devrimidir.

Harf devrimiyle ilgili klasik iddiaları şudur: “Harf devrimi yüzünden, özümüzden, dinimizden koptuk. Dedelerimizin mezar taşını okuyamıyoruz”.

Gerçek böyle mi? Tabii ki değil. Yıllardır cahil kesimin sürekli sakız gibi çiğnediği bir yalan.

O halde gerçekleri tarihi bilgilerle net bir şekilde yazalım ki kafalarda soru işareti kalmasın.

Öncelikle özümüzden kopmak derken özden neyi kastettiğimizi iyi belirlememiz gerekiyor.

Bizim özümüz Türk’tür. Bazıları Türk’ün tarihini İslam’la başlatsa da bizim binlerce yıllık bir tarihimiz vardı. İslam’dan önce de vardık ve İslam’la şereflenmedik. Çünkü İslam öncesi de şerefli bir Millettik.

Binlerce yıllık tarihimizde Arap alfabesinden önce de farklı alfabeler kullandık. Bunlardan biri Orhun yazıtlarında da gördüğümüz Göktürk alfabesidir. Göktürk alfabesi dışında Uygurlar da “Mani”, “Soğdak” ve “Brahmi” alfabelerinden oluşan Uygur Türkçesini geliştirmişlerdir.

Anlayacağınız bizim İslam öncesi de kendimize ait bir yazımız, alfabemiz vardı. Eğer bizden özden kopuştan bahsedeceksek bizi özümüzden koparan Arap alfabesine geçişimizdir.

Atalarımızın yüzyıllarca kullandığı, bize özgü olan alfabemizi bırakıp, Türkçeyle hiç alakası olmayan Arap alfabesine geçtik. İşte bu yüzden bugün atalarımızın eseri olan Orhun Yazıtlarını okuyamıyoruz.

Özümüzden kopma meselesini açıklığa kavuşturduğumuza göre Arap alfabesine nasıl geçtik? Biraz da bundan bahsedelim.

Türklerin Arap alfabesine geçişi 10. Yüzyılda Karahan’lıların Müslüman olmasıyla başladı. Ancak bu geçiş bir anda olmadı.  O dönemde kullandığımız Uygur Alfabesi 200-300 yıl daha varlığını devam ettirdi.

Osmanlı dönemine geldiğimizde Türkler, Arap alfabesiyle yazan, atalarından kopmuş bir milletti.

Osmanlı döneminde, Arap alfabesi her zaman bir grup azınlığın bildiği bir ayrıcalık oldu. Yüzyıllarca böyle devam etti ve hiç sorun olmadı. Ta ki Tanzimat dönemine kadar…

Tanzimat dönemi, Osmanlı’da her alanda kıpırdanmaların başladığı dönemdir. Bu kıpırdanmaların başladığı alanlardan biri basındır.

İlk gazetelerin çıktığı, kitapların basımının arttığı bu dönemde halkın okuma yazma bilmemesi bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Sonuçta basılan kitapları, gazeteleri halk okuyacak.

Osmanlı, halkın okuma yazma bilmediğini Tanzimat sonrası anladı ve 19. Yüzyılın 2. Yarısında bu sorunu çözmek için çözümler arandı.

Harf devrimi sorununu ilk gündeme getiren kişi Münif Paşa’dır. Münif Paşa, 1853’te Bâbıâli Tercüme Odası’nda Arapça ve Farsça mütercimliği yapmış, 1855’te Berlin’de sefâret ikinci kâtipliği, ardından Berlin başkâtipliği görevlerini yerine getirmiş ve bu vesileyle Batı Dünyasını tanımış bir diplomattır.

1862 yılında Üyesi olduğu Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin 1862 yılında düzenlediği konferansta harf meselesini gündeme getirmiştir. Konferansta hareke kullanılmadığı için kelimelerin birden fazla anlama geldiğini, büyük küçük harf ayrımı olmadığı için özel isimlerin ayırt edilemediğini, Türkçenin Arapça ve Farsça kelimelerle yok edildiğini, Avrupa’da bir çocuğun 8-9 yaşında okuma yazma öğrendiği halde Türklerin okuma yazma öğrenemediğini, Arap harfleri yüzünden matbaanın zorlandığını ve kitap basımının daha pahalıya geldiğini anlatılmıştır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Vahdettin, Mustafa Kemal’i Samsun’a Neden Yolladı? Kurtuluştan Neyi kastediyordu?

Münif Paşa’nın harf sorunu için bulduğu çözümler şunlardır:

  • Hareke kullanmak
  • Yeni sesli harfler türetmek
  • Harfleri ayrık yazmak

Münif Paşa’nın harf sorunu için bulduğu çözümler, o dönemde Osmanlı’da harf sorunu için genel görüşlerdir

Harf sorunuyla alakalı Münif Paşa’nın konuşmasından sonra Azerbaycanlı şair Ahunzade Feth Ali Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’ye harf sorunu hakkında bir rapor sunmuştur. Raporda Arap harflerinin zor olduğunu, Arap harflerinin İslam’ın şartı olmadığını, Latin alfabesine geçilebileceğini yazmıştır. Ancak, cemiyet Latin harfleri önerisini çok uç bir fikir olarak görerek reddetmiştir.

Osmanlı’da harf sorunu olmadığını savunan kişiler de vardır. Bu görüşü savunanlardan en meşhuru vatan şairi Namık Kemal’dir. Ona göre sorun harflerde değil bilgi eksikliği yüzündendir. 1863-1864 yılları arasında Namık Kemal ve İran elçisi Melkum han’ın Hürriyet gazetesinde yaptıkları tartışmada Namık Kemal harf meselesi olmadığını, sorunun cahillik meselesi olduğunu, Melkum han ise sorunun harflerden kaynaklandığını savunmuştur.

Harf sorununu kabul etmeyen Namık Kemal gibi aydınlar olduğu gibi harf sorununa dikkat çeken aydınlar da vardır. Bunlardan en önemlileri Terakki gazetesi yazarı Hayrettin Bey, Ebuzziya Tevfik, Ali Suavi gibi aydınlardır.

Harf meselesiyle ilgili ilk ciddi adımı atan yayın organı ise Tasvir-i Efkâr gazetesidir. Gazete basımında yeni işaretler kullanarak bu konuda ilk somut adımı atmıştır.

Harf meselesi tartışmaları Sultan II. Abdülhamid zamanında da devam etmiştir. 1878 yılında Sivas mebusu Mehmet Ali Bey’in meclise sunduğu tasarı, meseleyi bir devlet sorunu haline getirmiştir.

Abdülhamid döneminde harf sorunuyla ilgili çeşitli çözümler üretilmiştirYeni sesli harfler üretilmiş, her yazar kendine göre bir alfabe türetmeye çalışmış, harflerin ayrık yazılmasının çözüm olacağı düşünülmüş ama somut bir adım atılamamıştır.

  1. Meşrutiyet döneminde meseleye daha ciddi yaklaşılarak Maarif Bakanlığında Arap harflerinin iyileştirilmesi için bir ıslah komisyonu kurulmuştur. Ayrıca Islah-ı huruf Cemiyeti gibi özel dernekler kurulmuştur.
  2. Meşrutiyet döneminde harf meselesi için 2 görüş ağır basmıştır:

1- Huruf-ı munfasıla yani harflerin ayrık yazılması

2- Latin harflerinin kabulü

Latin harflerinin kabulü o dönemde büyük devrim olacağı için hâkim olan görüş harflerin ayrı yazılmasıydı. Latin alfabesine geçilmesini savunan aydınlardan bazıları Hüseyin Cahit, Abdullah Cevdet, Celal Nuri İleri, Kılıçzade Hakkı’dır.

1910 yılında Arnavutlar, Latin alfabesine geçiş için Osmanlı’ya başvurarak Latin alfabesinin gündeme gelmesine neden olmuşlardır. Ancak Şeyh-ül İslam, bu isteği İslama aykırı bularak reddetmiştir

Bunun üzerine Latin harflerine geçişi savunanlardan Kılıçzade Hakkı, Hürriyet-i Fikriye dergisinde yazdığı makalesinde Latin harflerini dine aykırı bularak reddeden Şeyh-ül İslama şu cevabı vermiştir:

“Madem ki, esaslı bir inkılâp yapılacaktır, gayrimükemmel ve uydurma harflerle Araplıktan çıkmış bir elifba yerine, her cihetçe mükemmel ve hususiyle el yazısında daima sadeliğini ve ittisalini muhafaza edebilen Latin harflerinin kabulü hem kestirme bir yol olur, hem de bunu takip edecek makalelerimde sırası geldikçe söyleyeceğim çeşitli faideleri temin eder”

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Atatürk'ün Arkeolojiye Verdiği Önem ve Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Arkeoloji

“Şeyhülislâm yahut Fetva Emini hazretlerinden şu sualime bir cevap almayı pek arzu ederdim. Fransızlar, İslamiyet’in esaslarını pek makul bularak milletçe ihtida etmek istiyorlar. Acaba onları Müslüman edebilmek için o pek zarif dillerinin Arap harfleriyle yazılması şart-ı esasi mi ittihaz edilecek? “Evet” cevabını beklemediğim halde alırsam kemal-i cesaretle, “Siz bu zihniyetle dünyayı Müslüman edemezsiniz” mukabelesinde bulunurum. Hayır, “beis yok” cevabını alırsam, biz Türklerin de Latin harflerini kullanmamıza müsaade bahşeder bir fetva veriniz, ricasını serdedeceğim. Hayır, Fransızlar ne kadar az Arap iseler, biz de o kadar az Arabız. (Hürriyet-i Fikriye Mart- Nisan 1914)

Kılıçzade Hakkı beyin böyle bir makale yazması tarih açısından çok önemlidir. Çünkü Osmanlı zamanında böyle bir makaleyi yazmak yürek isteyen bir işti. Bu bile harf devrimin 1 günde yapılmadığının ispatıdır

Sonunda harf sorunuyla ilgili somut adımı atan kişi Enver Paşa olmuştur. 1913 yılında orduda harflerin ayrı yazılmasına karar vermiştir “Hatt-ı Cedid”, “Ordu Elifbası”  “Enveriye yazı” gibi isimlerle adlandırılan bu yazı emri tüm ordu komutanlıklarına bildirilmiş fakat 1. Dünya savaşında ordu kademesinde emir- komuta zincirini yavaşlattığı için bu yazı şekli terk edilmiştir.

Son olarak Osmanlı’da okuma yazma oranı yüzde kaçtı? Sorusuna net bir cevap vermek istiyorum. Bu konuda tarihi belgeler mevcuttur. 28 Ekim 1927 tarihli nüfus sayımında “28 Teşrinievvel 1927 Umumi Nüfus Tahriri, Fasikül 3, Usuller Kanun ve Talimatnameler Neticelerin Tahlili” isimli çalışmada Arap harfleri ile okuma yazma oranının erkeklerde yüzde 12,99 kadınlarda ise yüzde 3,67 dirToplamda ise okuryazar oranı yüzde 8.61dir. 7 yaş üstü dikkate alındığında bu oranlar, erkeklerde yüzde 17,42 kadınlarda ise yüzde 4,63 toplamda da yüzde 10,58’dir.

Osmanlı’nın 70 yıl çözüm aradığı bir sorun için bugün “Atatürk bizi 1 gecede cahil bıraktı” demek boş laftır. Çünkü dedelerimiz de cahildi. Okuma- yazma bir grup azınlığın ayrıcalığındaydı.

Tarihte hiçbir şey 1 günde olmaz. Her devrimin bir fikir gelişimi, birikimi vardır. Harf devrimi, Osmanlı’nın düşündüğü ama cesaret edemediği, Atatürk’ün ise “Bu iş ya 3 ayda olur ya da hiç olmaz” diyerek gerçekleştirdiği devrimdir.

TIBBIYELİ HİKMET

Bir Cevap Yazın

Pin It on Pinterest